Topkapı Sarayı'nın Eser-İ İstanbul Damgalı Porselenleri
Hamza TAŞÇI
Topkapı Sarayı Müzesi Uzmanı
Türklerde çini sanatı yüzyıllarca yaşatılmıştır. Türkler, Anadolu'ya gelmeden önce yapmış oldukları eserlerinde çini süslemeyi dekoratif unsur olarak kullanarak görkemli eserler vücuda getirmişlerdir. Bunu daha çok cami, türbe ve kervansaray gibi mimari eserlerin hac kapılarında mihraplarında, pencere pervazlarında yüzyıllarca kullanarak abidevi Türk sanatını ortaya koymuşlardır. 16. ve 17. yüzyıllarda çinide zirveye varıldığını görmekteyiz. Bu dönemde yapılmış olan günlük kullanım eşyaları, tabaklar, vazolar, kâseler günümüzde antikacılarca aranan nadide parçalardır. Hatta günümüzde dahi aynı kalitede yapılamayan İznik çini eserlerinin zamanla kalitesinin düştüğü, 18. yüzyılda ise tamamen gerilemeye başladığı görülür. Bu tarihlerden itibaren yeni bir takım arayışlarla porselen imalatı gündeme gelmiştir. 18. yüzyıldan itibaren Avrupa'da porselen sanatının ileri teknolojisiyle zirveye yerleştiği, kaliteli örneklerle kendini gösterdiği bir gerçektir. Avrupa porselen sanatındaki bu gelişim ve kaliteyle birlikte İstanbul'da yapılan bazı küçük imalathanelerde porselen üretimine geçilmiştir. Bu üretimden verilen örneklerin en az Avrupa porselenleri ayarında ve kalitesinde olduğu elimizde var olan örneklerden anlaşılır. Bu yıllarda İstanbul'da yapılmakta olan üretimin kaliteli ve Türk işi olduğunu göstermek iddiasıyla porselenlerin alt kısımlarında "eser-i İstanbul" damgası kullanılmıştır. Topkapı Sarayı'nda bulunan porselenlerin saraya gelişi 1924 yılında saray müze olunca Asar-ı Atika Müzesi olan Müze-i Hümayun'dan Topkapı Sarayı'na taşınmasıyla olmuştur.
18. yüzyıl başlarından itibaren İstanbul'un Galata, Beykoz, Eyüp ve Balat gibi semtlerinde küçük atölyelerde porselen imalatı yapıldığı bilinir. Bu imalatın sınırlı sayıda olduğu, kalitesinin de yüksek olmadığı bu porselenlerin örneklerinden anlaşılır.
Bu imalattan tespit edilen bir tanesi arkasında "Alimzade Ömer Efendi" damgası bulunan porselen üretimidir.
Bütün bu küçük imalathaneleri bir araya getirip daha kaliteli porselen üretebilmek için, Sultan Abdülmecid (1839-61) zamanında Beykoz'da İncirli Köyü civarında Tophane Nazırı Fodosizade Ahmet Fethi Paşa tarafından 1845'lerde adı geçen porselen fabrikası kurulmuştur. Bu fabrika büyük boyutlu olmayıp atölye tarzındadır.
Ciddi manada ilk porselen fabrikası bu atölye olup burada üretilen porselenin hammaddesi olan kaolin Avrupa'dan getirilirdi. Zaman içerisinde ithal edilen bu madenin pahalı olması nedeniyle İstanbul civarında araştırma yapıldığı bilinir. Hatta Felemenk Tarihinde de Ceneviz ve Felemenk tüccarların gizlice Eyüp civarında kalyonlarına çamur ve kil yükleyip porselen imalatında kullanılmak üzere götürdükleri yazılıdır. Zaman içerisinde de Haliç kıyılarındaki çamur ve kilin seramik ve porselen yapımında kullanıldığı bilinir.
Ciddi manada ilk porselen fabrikası bu atölye olup burada üretilen porselenin hammaddesi olan kaolin Avrupa'dan getirilirdi. Zaman içerisinde ithal edilen bu madenin pahalı olması nedeniyle İstanbul civarında araştırma yapıldığı bilinir. Hatta Felemenk Tarihinde de Ceneviz ve Felemenk tüccarların gizlice Eyüp civarında kalyonlarına çamur ve kil yükleyip porselen imalatında kullanılmak üzere götürdükleri yazılıdır. Zaman içerisinde de Haliç kıyılarındaki çamur ve kilin seramik ve porselen yapımında kullanıldığı bilinir.
Beykoz İncirli Köyü'nde kurulan bu porselen atölyesinde üretilen porselenlerde "eser-i İstanbul" damgası yer alır. Bu damgayla birlikte İstanbul porselenleri ilk olarak yerli imalatın kaliteli örneklerini vermiştir.
Parçalarına göre eser-i İstanbul porselenleri 2 gruba ayrılır:
1- Mühür basılmış olanlar. Bunlara soğuk damga denir.
2- Boya ile yazılı olanlar. Bir kısmı altın yaldızla, bir kısmı ise mavi veya kırmızı boya talik hatla yazılıdır.
Beykoz porselen fabrikasında yukarıda da belirttiğimiz gibi Avrupa, Viyana ve Saksonya porselenleri örnek alınarak yapılmıştır. Bu fabrikanın yapımından önce Avrupa'ya verilen siparişlerde doğu zevkine uygun örnekler verilmekle birlikte batı tarzında yapılan örnekler çoğunluktaydı.
Porselenin yanında fayans örneklerinin de verildiği elimizdeki eserlerden anlaşılır. Avrupa ayarında olan bu yerli porselenleri üzerinde damgası olmadığı takdirde Avrupa üretimi porselenden ayırt etmek imkânsızdır.
Fabrikanın küçük olmasıyla birlikte fırın ve tezgâhlarında o nispette küçük boyutluydu. Küçük olan bu tezgâhların Avrupa porselenlerinin tersine, küçük ölçekle eserler üretilirdi.
30 yıl kadar çalışarak çok sayıda şaheser örnekler vermiş olan Beykoz porselen fabrikası o devirde Türklerin porselen sanatında ne kadar başarılı olduğunu göstermesi açısından önem taşır. Burada çalışan ustalar hakkında fazla bilgiye sahip değiliz.
Eserlerin bir kısmı düz beyaz renkte saç örgüsü şeklinde yapılmış, bir kısmı ise çok renkli ve yaldızlı süslemelidir. Şekerlikler, kupalar, testiler, sürahiler, vazolar gibi örneklerine sahip olduğumuz Beykoz porselenlerinin kapak tutamakları Avrupa'daki örneklerinde olduğu gibi, çeşitli meyve (çilek, incir, erik) sebze (domates, biber) veya çiçek (gül, papatya) şeklindedir.
Bu imalathanede üretilen porselenlerin günlük kullanım ürünü değil de kaliteli ve göz alıcı dekoratif malzeme olduğu görülür. Pahalı olan bu üretimin lüks malzeme olmasıyla az sayıda yapıldığı dikkati çeker. Pahalı üretim ve devletin içinde bulunduğu ekonomik buhran, bakımsızlık ve sipariş borçları ödenemediğinden bu imalathane 25-30 sene sonra kapanmıştır. 1845 yılında Fethi Paşa tarafından kurulan Beykoz Porselen Fabrikası bu konuda deneyimli ustaları bir araya toplamış, özel olarak önemli ve iyi bir çalışmayla Türk zevkine uygun, taklitten uzak adeta yeni özellikleri olan eserler meydana getirmektir.
KAYNAKLAR
- 1- Nezahat Pektaş - Türk Porselenciliği - İstanbul 1954
- 2- Hüseyin Kocabaş "Porselencilik" Bursa 1941 s. 63-64
- 3- Nedret Bayraktar "İstanbul Cam ve Porselenleri" Y.K.M. Yayınları İstanbul 1952