Tarihin En Eski Gemisi Nuh’un Gemisi
Prof. Dr. Metin And
Türkiye Bilimler Akademisi Üyesi
Osmanlı’da gemi tasvirleri sayıca pek çoktur. Önce minyatürlere bir göz atarsak, çeşitli yazmalarda kalyonların, kadırgaların ve başka gemi türlerinin çok güzel minyatürleri bulunmaktadır. Yalnız tek tek gemileri gösteren minyatürler bulunan yazmalar da vardır. Örneğin Katip Çelebi’nin yazdığı Tuhfet el-kibâr adlı eserinin minyatürlü yazmasında (TSM R. 1192) böyle çok güzel yapılmış gemi resimleri buluyoruz. Prut seferi üzerine anonim Seyfiyeti Rûsiye der sali-i adlı eserin minyatürlü yazmasında da (TSM H.1436) gene böyle gemi minyatürleri bulunmaktadır. Ayrıca donanmanın seferleriyle ilgili minyatürlü tarih yazmalarında da gene Osmanlı donanması tam kadro olarak gösterilmiştir. Bunlardan da ikisini örnek gösterelim. Bunların ikisinin de minyatürlerini Matrakçı Nasuh yapmıştır. Bunlardan birincisi, Beyazıd dönemindeki kara ve deniz seferlerini anlatan Tarih-i Sultan Beyazıd, ikincisi ise Süleymanname’dir. (TSM H. 11608).
Birinci de deniz seferlerinde Akdeniz limanlarında Türk donanmasını gösteren minyatürlerden İnebahtı’nda olduğu gibi, ayrıca yalnızca donanmayı gösteren bir minyatür yer almıştır. İkinci yazmada ise Barbaros’un Fransa’ya uzanan Akdeniz seferinde Kuzey Akdeniz kıyılarındaki tüm önemli limanların- Genova, Nice, Toulon gibi –liman ve kalelerinin görünümü ve bunların her birinin önünde tüm görkemiyle Osmanlı donanması yer almıştır. Örnekleri çoğaltabiliriz. Bu arada 17. Yüzyılda kendini gösteren vee “Çarşı ressamları” adını verdiğim bir başka resim çığırının albümlerinde de gemi resimleri buluyoruz. Örneğin 17. yüzyıldan, Venedik’te Museo Correr’de bulunan bir albümde biri üç şifre kürekli bir kayık, biri yelkenli yolcu gemisi, biri üç fenerli bir amiral gemisi olmak üzere iki kadırga. Başka Çarşı işi albümlerde de gemi resimlerine rastlanır. Minyatür ve çarşı resmi dışında camaltı, yazıyla resim, oymacılık, taş üstü, duvar resmi, işlemelerde de gemi tasvirlerine rastlanır. Aslında Antik&Dekor’a bütün bunları içeren bir yazı hazırlamayı planlamıştım, ama bunun çok uzun olacağını düşünerek ileriye erteledim, onun yerine Nuh’un Gemisini yazmayı yeğledim.
Bu yıl Minyatürlerle Osmanlı-İslam Mitologyası adlı kitabım yayınlandı. Burada otuz kadar Peygamber, Kıyamet, Cennet-Cehennem, Yaratıklar, Mevlana, gök cisimleri gibi çeşitli konulara yer verilmiştir. Bu konular yalnız Osmanlı-İslam ekseninde olmayıp, Sümerlilerden başlayarak çeşitli uygarlıklarda görülür. Sonra Musevilik, Hıristiyanlık ve İslam gibi tek tanrılı dinlere uzanmıştır. Osmanlı minyatürlerinde bütün bu konular işlenmiştir. Kitabımda yalnız Hz. İsa ile Hz. Meryem’in sekiz minyatürü yer almıştır. Osmanlı minyatürlerinde konu yelpazesi öyle geniştir ki İslam’la hiç ilgisi olmayan Tevrat kahramanı Samson’u tapınağı yıkarken gösteren iki minyatür de yer almıştır. Üstelik onun başının üstüne Peygamberlik halesi de konulmuştur. Kitabın önemli gizli bir mesajı vardı. Bunu şöyle özetleyebilirim. Bütün bu konular evrensel konular olmasına karşın nedendir bilinmez günümüzün edebiyatçıları, ressamları, müzikçileri bu konulara ilgi duymaz, bunu anlayamadım. Kitapta bunların Batıdaki örneklerini göstermeye, yerimiz yoktu. Bu Nuh, Tufan ve gemisi için de geçerli. Sümerden beri gelen bu evrensel konu da, ötekiler gibi Batıda ünlü ressamlar, heykeltraşlar, oyun yazarları, bestecilerce çok işlenmiş bir konudur.
Oysa günümüz bestecileri, yazarları bu konudan esinlenmemişlerdir. Nuh’la ilgili örnekleri yazının sonunda verdik. Nitekim içlerinde ünlü ressam Komet’in de bulunduğu beş ressamımızla karşılaştım. Kitap yenilenmişti. Onlardan gelecek sergide de bu konulara eğileceklerini söyledim. Buradan Tufan, Hz. Nuh ve gemisine geçebiliriz. Tufan olayı ve insanlığı bundan kurtaracak kahraman gemisi üzerine çeşitli kültürlerde paralellerini buluyoruz. Bunların yerini burada alacak değiliz, yalnız şu kültürlerden iki örnekle yer vereceğiz. İlki Babilonya metnindeki Nuh’un karşılığı olan Umnap Sümerce metindeki ise Ziusud Babilonya metninde gemi bir kare biçiminde, yedi katlı ve dokuz bölümlüdür. Tufan altı gün sürer. Sümerce metinde ise gemi çok büyüktür, yedi gün sürer.
Tevrat’ın Tekvin kitabında Nuh’un Tufan olayını uzun uzun anlatılır. Kur’anda ise 10 Surede Nuh üzerine bilgi vardır. Bu Surelerden bir başlığı Nûh Sûresi’dir. 28 ayet ayrılmıştır. Her iki kitapta temel bilgiler birbirine uymakla birlikte ayrıntılarda farklar vardır. Örneğin Tevrat’a göre, Tufan sona erdikten sonra gemi Ağrı (Ararat) İslam’a göre Cudi Dağının tepesine konmuştur. Bir başka fark, Tufandan sonra Nuh ve yanındakiler yere indikten sonra Hz. Nûh’un adağı Tevrat’a göre bir sunak yaparak, Tanrıya tütsülenmiş kurbanlar sunmuştur. İslam’da ise gemi halkı şükran orucu tutmuşlardır. Bir de Hz. Nûh’un sarhoş olması vardır. Tevrat’a göre Hz. Nûh üzüm çubukları dikmiş, elde ettiği üzümlerden şarap yapıp içmiş ve çadırında çıplak bir durumda sarhoş olmuştur. İslam bunu kabul etmemiştir. Daha sonra yorumcular, tarihçiler, din bilginleri iki Kitap’taki bilgileri birbirine katarak yeni ve birbirinden değişik bilgiler oluşturulmuştur. Örneğin, geminin boyutları kimine göre uzunluğu 300, eni 50, derinliği 30 arşındır. Bir başka kaynağa göre ise geminin uzunluğu 1200, genişliği 600 arşındı. Gemideki insanların sayısında değişik bilgiler vardır. Kimine göre, Hz. Nûh, üç oğlu ve eşleriyle onbeş erkek, beş kadın ya da on erkek, on kadın. Daha yüksek bir sayıyla seksen kişi olduğu da ileri sürülmüştür.
Geminin biçimine gelince Tanrı’nın buyruğuna göre başı horoz gibi, gövdesi kuş karnı gibi, kuyruğu da horoz kuyruğu idi, Zübdetü’t Tevârih’ten alınan üç minyatür de bu boydadır yalnız Chester Beatty nüshasındaki minyatürde, kuyruğu ötekilere uymaz. Gemi üç katlı her katta küçük ışık pencereleri vardı. Üst katta, yiyecek için dolaplar vardı. Geminin tahta kesimleri demir çivilerle birbirine tutturulmuştu. Tahtaların arasından su sızmaması için içerden ve dışardan ziftlenmiştir. Minyatürlerden Türk-İslam Eserleri Müzesi’nden alınan minyatürde gemi üç katlıdır. Ötekilerde bu belirtilmemiştir. Gemideki insanların sayısı üzerine değişik bilgilere yer verilmişti. Kur’an’a göre ise sayıca çok azdı. Bunlar Hz. Nûhh, üç oğlu Sam, Ham, Yafes eşleriyle toplam 9 kişiydi. Yalnız Hz. Nûh’un oğlu Yam ile Hz Nûh’un karısı Vâilel, ona inanmayanlardan olduğu için gemiye alınmamışlar, Tufan’da yok olmuşlardır.
Buraya alınan 6 minyatüre bakarsak ilk üçü Zübdetü’t Tevârih’in Türk-İslam Eserleri Müzesi’ndeki nüshasındadır (TİEM 1973). Birinci minyatürde dümende Hz. Nûh çok büyük gösterilmiş, küpeştede 7 erkek gözükmektedir. Üç katın ışık pencerelerinden çift hayvanlar gözükmektedir. İkinci minyatür Dublin’deki Chester Beatty Kitaplığındadır (CBL 414). Çok tutumlu yapılmış, küpeştede Hz. Nûh ile üç erkek görülmektedir. Üçüncü minyatür ikinciye göre daha ayrıntılıdır. Baştan aşağı ışık pencerelerinden hayvanlar gözükmektedir. Biri gemi direğinde olmak üzere on erkek görülmektedir. Ayrıca öteki iki minyatürde gösterilmiş altı kadın görülmektedir. Hz. Nûh’un Gemiye şeytanın girişini gösteren minyatür ise Siyer-i Nebî’dendir (TSM H.1223). Burada gemi Osmanlı kalyonları gibi yapılmıştır. Işık pencereleri gözükmemektedir, dolayısıyla hayvanlar gözükmez, erkekler öteki minyatürlere göre daha kalabalıktır. Burada şeytan gemiye bir eşeğin kuyruğuna tutunarak girmiş, sonra geminin güvertesindeki Şeytanı, Hz. Nûh gemiden kovmuştur. Son iki minyatür Osmanlı minyatürü değildir. Birinci Şiraz uslubunda ikincisi ise Kazvin uslubundadır. Birinci minyatür Ravzatü’s Safa adlı, yazmadandır (Süleymaniye Kütüphanesi Damat İbrahim Paşa 906’’dadır.)
Burada geminin bir kesimi gösterilmiştir. Tek sıra ışık pencerelerinden hayvanlar gözükmektedir. Bunun bir özelliği Tufanda boğulmak üzere olan insan ve hayvanları göstermesidir. Kazvin uslubundaki son minyatür ise Kısasü’l Enbiya adlı eserdendir (Süleymaniye Kütüphanesi, Hamidiye 980). Bu oldukça ilginç bir minyatürdür. Önce geminin biçimi, dikdörtgen biçiminde yapılmış. Ayrıca bir kesit gibi iki sıra pencerelerde hayvan başları çok belirgin bir biçimde gösterilmiştir. Geminin güvertesinde bir yanda oniki erkek, öteki yanda ise altın kadın görülmektedir. Ayrıca geminin altında tufanla sular altında kalan binalar gözükmektedir. Yazıda yalnızca gemi üzerinde durduk, Tufan olayına, öncesine ve sonrasına değinmedik.
Yazının başında Hz. Nûh konusunda Batıda plastik sanatlardan, müzikte opera ve oratoryalardan, edebiyatta tiyatro eserleri ve romanlardan örnekler verileceğini belirtmiştim. Ortaçağ’da henüz baskının olmadığı dönemlerde minyatürlü yazmalar vardı. Bunlar her türlü konuda ama daha çok dinsel konularda, bu arada bu yazı ile ilgili olarak minyatürler de bulunmaktadır. Örneğin Oxford’da Bodleian Kitaplığında 1000 yılında hazırlanmış Caedmon yazmasında bir minyatür Nûh’un gemisini göstermektedir. Bu geminin ortasındana yukarıya doğru daralan üç katlı bir bina, iki yanında da üzerlerine kuş tünemiş iki kule görülmektedir. Hz. Nûh konusunda Batıda freskler, mozaikler, vitraylar, heykeller ve tablolar yapılmıştır. Bunların kimi bütün Nûh öykülerini bir arada gösteren kapsamlı eserlerdir. Örneğin 15. Yüzyıl İtalyan ressamlarından Uccello (Pablo di dono) Santa Mario Novella’da 23 Tevrat konusu işlemiştir. Bunun içinde Tufan, Nuh’un kurban verişini içeren büyük bir kompozisyon vardır. Ayrıca Nuh öykülerinin tamamını gösteren Bourges, Lyon, Wells, Salisbury katedrallerindeki mozaikler. Saint-Savin-sur-Gartemps’daki freskler (bu kilisenin orta nef duvarında üç katlı bir Nuh gemisin gösteren fresk bulunmaktadır).
15. Yüzyıl İtalyan ressamlarından Benozzo Gozzoli Pisa’nın Campo Santo’suna Nuh konusunda freskler, Chartres ve Auxerı yapmıştır. Bunlar Nûh öykülerini kapsayan resimler arada tek bir öyküyü gösteren resimler de var arasında ünlü ressamlarda da bulunmaktadır. Örn. Rafello Loggia Vatikan’da “Nuh’un gemisinin yapımı”, Gemiden Çıkış” “Nûh’un Adağı” konularındaki Michelangelo’nun Slatino kilisesine “Nuh’un Sarhoşluğu”, “Nuh’un Adağı” tablolarını yapmıştır. Hollandalı Hleronymus Bosh Rottemdam’a “Gemiden Çıkış”ı ya da yüzyıl Fransız ressamı Nicholas Poussin Madrid’de bulunan “Nuh’un Adağı”nı; gene Fransız Sebastian Gazetesi’nde bulunan “Nuh’un Adağı” tablosunu Bellini ressam ailesinden Giovanni Bellini Besançon’da bulunan “Nuh’un Sarhoşluğu” tablosunu, Jaco Dijon Madrid’de bulunan “Nuh’un Gemiye Birid’de bulunan “Gemiden Çıkış” tablolarını, Castiglione Viyana, Dresden ve Cenevre’de bu gemiye “Biniş” tablolarını, 17.yüzyıl ressamlarından Sacchi Viyana’da bulunan “Nuh’un Sarhoş Olması” bernardino Luini Milano’da bulunan “Nuh’un Sarhoş Olması”, Gaudenzio Ferrari Parma’da bulunan “Nuh’un Olması” Antonio Tempesta Tevrat’tan çeşitli yanısıra Cenevre’de bulunan “Gemiye Biniş” tablosunu, Andrea I’Esciavan Verona’da bulunan “Nuh’un Sarhoş Olması” Molinari Dresden’de bulunan “Nuh’un Sarhoş Olması” tablosunu yapmıştır. Yukarıda kapsamlı kompozisyonu saydığımız Uccella’nın Floransa’da iki tablosu bulunmaktadır. Burada görülüyor ki en çok işlenen öykü “Nuh’un Sarhoş Olması”dır. Bir de Domitilla’nın Roma’da yeraltı mezarlarındaki eseri “Nuh’un Kuzgun cini Salıvermesi”ni işlemiştir. Tevrat’ta bu öykü şöyledir: Tufan bitince ve gemi Ağrı dağı üstüne çıkınca Nuh durumu anlamak için bir kuzgun salıverdi, ancak sular çekilinceye kadar öteye beriye uçtu. Sonra güvercini da konacak yer bulamayınca geriye döndü. Bu kez güvercinin gagasında bir zeytin dalı vardı. Buradana Nûh suların çekildiğini anladı.
Bu arada Nuh konusunda heykeller de yapılmıştır. Örneğin Della Quercia’nın Bologna’da San Petrohanesine yaptığı “Gemiden Çıkış”, Baccia Bandio Fransa’daki “Nuh’un Sarhoş Olması”, Lorenzo Floransa Vaftizhanesi’nin kapısına yaptığı “Nuh’un Sarhoş olması” heykelleri gibi. “Nuh’un sarhoş olması heykelcilerin de işlemesi anlaşılabilir, çünkü Tevrat’a göre Nûh bu sahne’de çıplaktır. Müziğe gelince Antonie Elwart’ın Noé adlı senfonik oratoryosu (1845), Edward Ecclestone’nun Noah’s Flood&The Destruction of the World oratoryosu yüzyıl İtalyan bestecisi Pasquale Anfossi’nin Noe orotoryosu, Ignaz von Seyfried’in Noah operası (1819) lévy’nin Noé & Le Déluge adlı operası (Bunu 1869’da G.Bizet tamamlamıştır). Tiyatroda ise özellikle zincirleme dinse oyunlarında Nûh oluntusu önemli bir yer tutar. Günümüze gelince André Obey 1931’de beş perdelik Noé adlı bir oyun yazmıştır. Birçok dile çevrilen oyun Shakespeare’den esinlenmiştir. Yazar burada Tufan olayı ile dünya savaşı arasında bir paralel çiziyor. Nitekim ünlü oyun yazarımız Turgut Özakman da Tufan adlı oyunda bu paraleli yapmaktadır. Fransız romancısı Jean Giono’nun 1947 yılında Noé adlı romanını yazmıştır.
Antik Dekor Sayı:47, syf.86