Antikalar E-posta Listesi

Türk Sanat Piyasasından haberdar olmak için, en güncel müzayedeleri takip etmek için lütfen eposta listemize üye olun.

         

123 Street Avenue, City Town, 99999

(123) 555-6789

email@address.com

 

You can set your address, phone number, email and site description in the settings tab.
Link to read me page with more information.

Naci Kalmukoğlu

Taha Toros

 

Naci Kalmukoğlu (1898-1951)

Nicola Kalmikof 1898 yılında Harkof’ta doğdu. Babası İvan, annesi Kladati’dir. Zengin bir kereste tüccarı olan baba Ivan’ın koyun sürüleri de vardı. Bir ara da manifaturacılık yapmıştı. 
Nico’lar üç kardeştiler. Babası Nico’nın tüccar olarak yetişmesi için onu ticaret okuluna verdi. Nicola, resme olan merakı yüzünden babasının baskısına karşı çıkarak bu okulu terk etti. Sanat enstitüsünde dekoratörlük eğitimi gören Nicola’nın hocası, ülkenin ünlü dekoratörü Profesör Terof’du. Rusya’da 1917 yılında başlayan Bolşevik ayaklanması bu aileyi tedirgin edince, Nicola, 1919 yılında Türkiye’ye sığındı. O yıllarda Rusya’dan kaçarak yabancı ülkelere sığınanlara Cemiyet-i Akvam (Birleşmiş Milletler) yardımda bulunuyordu. Bu örgütün Türkiye’de kurduğu büro, Nicola’yı koruması altına alarak ona dekoratörlük işleri verdi. Sanatına gerekli olan malzeme için para yardımında bulundu. 
Nicola Kalmikof dekoratörlük ile ressamlığı bir arada yürüterek Türkiye’de yeni hayatını kurdu. Eserlerini ilk olarak 1930 yılında katıldığı Galatasaray Lisesi’ndeki karma sergiye verdi. Ben, Nicola Kalmikof’u bu sergisinde tanıdım ama dostluğumuz karikatürist Ratıp Tahir’le olan arkadaşlığı ile başladı.

Aşağıdaki bölümlerde anlatılacağı üzere, Nicola Kalmikof’un Ankara ve İstanbul’da açtığı sergilerin bazılarını görme olanağım oldu. 
Nicola Kamikof, resim alanında tutulunca adını “Naci Kalmukoğlu’na” dönüştürdü. 

TÜRKİYE’YE SIĞINAN ÜÇ YABANCI RESSAM

Yakın geçmişte Türkiye’ye sığınmış olan üç yabancı ressam, sanat dünyamıza birbirinden değerli eserler bıraktılar. Bunlar, Nicola Kalmikof (Naci Kalmukoğlu), Abraham Safiyef (İbrahim Safi) ve (Kazimir Rubolowosky) idiler. Bu üçlü meslektaşın oluşturduğu kader dostluğu, Naci Kalmukoğlu’nun ölümüne, Rubolowosky’nin Avrupa’ya ve Amerika’ya gidişine kadar sürdü. 

Yurtlarını yuvalarını terk ederek İstanbul’a yerleşen bu ressamların lideri, şüphesiz Naci Kalmukoğlu’ydu.

Naci, renkli ve çok yönlü, tarih ve coğrafya bilgisine sahip bir sanatçıydı. Unutulmayacak sanat anıları bırakan bu ressamımız, çok sayıda portreler, panolar ve duvar resimleri yaptı. 

Eserlerinin bir kısmı, özellikle tarihi konuları kapsayanlar, yurtdışına –daha çok Amerika’ya- satıldı. Naci tarihi konulara yönelirken, o dönem giysilerini, o giysilerin renklerini bilinçli bir biçimde inceler, bunları tuvaline ustaca yansıtırdı. Fatih’in at üstündeki portresi, Kanuni Sultan Süleyman ve Barbaros Hayrettin tabloları, dönemin gerçeklerine uygun eserler olarak bilinir.

Kalmukoğlu, hiçbir zaman özensiz ve gelişigüzel tablolar yapmadı. O, manzara, natürmort ve nü gibi eserlerin, yanı sıra usta bir portreciydi de. İstanbul’da tanınmış kişilerin Türkiye’ye gelip giden yabancı politikacıların portrelerini yapmıştı.

Türkiye’ye sığınan, çok sayıda eserler vererek önemli sergiler açan iki ünlü sanatçı: Naci Kalmukoğlu ile İbrahim Safi (şapkalı olan) 

Resmin her dalında ve toplumun her türlü yaşamını yansıtmada altın bir fırçası vardı. Suluboya, pastel ve karakalem çalışmaları da vardır. 

Geçimini tablolarıyla sağlayan Kalmukoğlu, biraz da ticari düşünceler ile çıplaklar üzerinde çalıştı. Kendisi, bu tür tablolarını sanat için değil, yaşamını sürdürmek için yapardı.

Yukarıda belirttiğimiz gibi Kalmukoğlu’nun büyük önem verdiği konular arasında tarihi olaylar ve zengin doğa başta gelirdi. Resimlerin arka planlarında, İstanbul’un tarihi semtlerini, Boğaziçi’ni ve Adaları kullandı. Naci Kalmukoğlu sanat akımlarının hiçbirine fazla bağlı değildi. Ancak usta çizgileri ve renklere renk katan sanatıyla daha çok klasik çalışarak çoğunluğun seveceği türden eserler vermesi, Naci’nin izlediği yoldu. Yukarıda belirttiğimiz gibi çizgileri, renkleri ve desenleri sağlam bir sanatçıydı. Natürmort ve nü resimlerinde olduğu gibi, seçtiği manzaralarda da fırçasını özgürce kullanırdı. İstanbul’un tanınmış ailelerinde ve bazen müzayede kataloglarında onun iç açıcı tabloları sıkça görülmektedir. 

“Kayık Sefası”, tuval üzerine yağlıboya.

ÇOK SAYIDA SERGİLER, SAYISI BİLİNMEYEN ESERLER:

Yukarıda belirtildiği gibi Naci ilk kez 930 yılında altı yapıtıyla Galatasaray Lisesi’ndeki karma sergiye katıldı. Bunlardan ikisi etüt, biri Ankara’dan manzara, üçüyse portreydi. Portrelerden biri, ressamın aynaya bakarak yaptığı kendi resmiydi. O yıllarda Naci, adını Türkçeleştirmemişti. Bu açıdan sergi kataloğundaki adı (Kalmikof Efendi) olarak yazılmıştı. 

Üç gün içerisinde satılan bu eserler sanatçıya cesaret, fırçasına güç vermişti. Naci bundan sonra yaptığı tabloları, başka büyük mağazaların giriş mekânlarına koymaya başladı. Bunlar, bu mağazalara girip çıkan sanatseverler tarafından kısa sürede satın alınıyordu. 

Ünlü sanat tarihçimiz –kendisi de ressam olan- Celal Esat Arseven, Naci Kalmukoğlu’nun Nicolay Kalmikof dönemindeki bazı tablolarını sonradan yaptıklarından daha üstün bulurdu. Naci Kalmukoğlu, eserlerini Ankara ve İstanbul’da sergiledi. Ankara’daki ilk sergisi 12 Şubat 1942’de Atatürk Bulvarında eski (Kutlu) Pastanesinde 80 eseriyle açıldı. Ankara o yıla kadar böylesine çok sayıda tabloyu bir araya getiren sergi görmemişti. 

27 Mart 1943 ile 7 Nisan 1944 tarihlerinde aynı Kutlu Pastanesinde iki sergi açan Kalmukoğlu, son olarak Ankara’da 1947’de açtığı beşinci sergisinde 92 eserini sergiledi. Böylesine bol eser arasında Fatih Sultan Mehmet, Fatih’in Türbesi, Fatih’in Kadırgaları Teftişi, Barbaros’un Filosu gibi tarihi eserler yer aldığı gibi, birçok cami, kütüphane, çeşme manzaraları da göz alıcı sanat eserleri olarak serginin kapanışında tümüyle satılmıştı. Bunlar arasında İstanbul’da Taksim, Süleymaniye Camii, Göksu Deresi, Emirgan Çeşmesi, Küçüksu Kahvesi, Üsküdar Camii, Uludağ’daki Cennet Kayası gibi doğal manzaralar –birbiriyle yarış edercesine-alıcı buldu. Naci’nin İstanbul’da en çok eserle açtığı birkaç sergiye de bu arada değinmek yerinde olur.

1943 yılında Eminönü Halk Evi’nde 70, 1945 yılında Beyoğlu’nda İstiklal Caddesinde –zamanın büyük kitapçısı olan- Kitap Sarayı’nda 50, 1946 yılında İstiklal Caddesinde, 357 numarada bulunan İsmail Oygar Galerisi’nde 40 eser sergiledi. 1947 Ocak ayında yine İstiklal Caddesi’nde 197 numarada Ada mağazasında 51 eseri sergilendi. Bunlarda da camiler, tarihi yapılar, Boğaziçi ve Adalar yansıtılmaktaydı. 10 Nisan 1948’de ve Mayıs ayında İstiklal Caddesi’nde –o zamanki Beler Oteli Salonu’nda 40 eserini sergiledi. Boğaziçi’nden, Gündoğarken Kandilli, Göksu’da Akşam, Küçüksu Plajı, Anadolu Hisarı bunlar arasındaydı.

“Yeni Cami”, tuval üzerine yağlıboya, 68x99 cm (Antik A.Ş. arşivinden) 

Süleymaniye Camii’nin yapımı sırasında Mimar Sinan’ın, Kanuni Sultan Süleyman’a izahat vermesi 

NACİ KALMUKOĞLU’NU DEVAM ETTİREN RESSAMLAR

Fatih Sultan Mehmet

Naci’nin, başlayıp bitiremeden ölümü üzerine, bazı panoralarını, fırça arkadaşı İbrahim Safi’nin tamamladığı bilinmektedir. Aslında İbrahim Safi gerek çalışkanlığı gerekse çok sayıda eser vermesi açısından, bir bakıma ikinci Naci gibiydi. Tıpkı Kalmukoğlu gibi doğa resimleri, nü ve natürmortlar yapardı. Ancak aralarındaki fark İbrahim Safi’nin bol boya kullanmasıydı. Bu açıdan tablolarının yüzeyi kabarıktı. 

İbrahim Safi, yalnız ülkemizde değil, dünyada da eşine az rastlanan bir yetenekti. Çok sayıda eser vermiş ve çok sayıda sergi açmıştı. Bunların adedi 100 civarındadır. 

RESSAMIN EVLİLİKLERİ

Naci Kalmukoğlu üç kez evlendi. İlk eşini (Gramakis) model olarak kullandı. Rum asıllı olan bu esini boşayarak ikinci kez yine Rum kökenli bir hanımla evlendi. İkinci eşi erken vefat etti. Naci’nin tek çocuğu olan Erol bu eşindendir. Naci, Erol’u ressam yapmak istiyordu. Ne var ki oğlunun bu sanata eğilimi yoktu. 

Erol Amerika’ya giderek oraya yerleşti. Naci’nin üçüncü eşi yine Rum kökenliydi. Bu eşinden çocuğu olmadı.

NACİ’NİN ESERLERİNDEN KOLEKSİYON YAPANLAR

Başta Kazım Taşkent olmak üzere Naci’nin eserlerinden Kabataş Lisesi İngilizce öğretmeni Rıdvan Evrenoğlu, bu sanatkârın çok sayıda eserini satın aldı. Rıdvan Bey bekârdı. Her ay maaşından arttırdığı parayı Naci Kalmukoğlu’na verir, ondan tablolar alırdı. Ölümünden sonra tablolar, varisleri Nejat Abut, Sedat Abut, Revnak Hanım ve Muuammer Kunter arasında paylaşıldı. Nejat Abut’taki koleksiyon İş Bankası koleksiyonuna aktarıldı. Naci Kalmukoğlu’ndan koleksiyon yapan bir eğitimcimiz de, Milli Eğitim Bakanlığı başmüfettişlerinden Besim Gürmen’di.

NACİ KALMUKOĞLU’NUN ÖLÜMÜNDE KÜÇÜMSENMEYEN SIR

Naci’nin ölümü ve ölüm tarihi üzerinde çok yanlış bilgilere rastlandığından, ilk kez bunların düzeltilmesini ve bundan sonra aynı yanlışlara düşülmemesini sağlamak amacıyla konuyu biraz ayrıntılı olarak yansıtmak istiyorum. Naci Kalmukoğlu 2 Şubat 1951 günü, İstiklal Caddesi’nin kesiştiği Bekar Sokağı’nda 9 numaralı Vitalis apartmanının beşinci katından düşerek öldü. Bu ölüm değişik söylentilere neden oldu. 

Bu söylentiler şöyleydi: Güya,


- Naci bir Rus ajanı tarafından öldürüldü!
- Naci Rus gizli haber alma örgütündendi. Bu örgütle ilgisini kestiği için apartmana giren bilinmeyen bir kişi tarafından balkondan aşağıya atıldı.
- Bunun tersi söylentilere göre, Naci Rusların gizli haber alma servisinde olduğu için apartmana giren bilinmeyen bir kişi tarafından balkondan aşağıya atıldı.
- Bunun tersi söylentilere göre, Naci Rusların gizli haber alma servisinde olduğu için Türk gizli servisi tarafından bu olay yaptırıldı.

O günlerdeki söylentiler böyle olmakla birlikte, bir diğer söylenti daha tutarlı gibi geliyordu. Oturduğu dairenin karşısına rastlayan apartmandaki bir hanım, Naci’yle flört etmeye başlamış. Belli saatlerde bu hanım penceresinin perdesini açarak Naci ile işaretleşirmiş. Naci, bu saati bazen balkonuna çıkarak beklermiş.

Naci’nin eşi aklen biraz rahatsız olduğundan onunla ilgisi zayıfmış. Karşı apartmandaki sevgilisiyle işaretleşerek buluşurlarmış. Naci onun portresini yapmak için gelmesini istermiş. Bir gece terlikle çıktığı balkondan işaretleşirken, yağmurdan ıslanan zeminde ayağı kayıp kaldırıma düşmüş! 

Bu söylentiler arasında intihar ettiği de vardı. Ama asıl güçlü söylenti, apartmanın karşısındaki bu hanımla ilgiliydi.

NACİ KALMUKOĞLU’NUN ÖLÜM TARİHİNDEKİ YANLIŞLAR

Naci’yi 1950’de öldürenler olduğu gibi, genellikle 1956 ve 1957 de öldürenler çoğunluktadır. Hatta onu 18 yıl fazla yaşatıp, 1969’da öldürenler bile vardır. 

Biyografi yoksunluğundan kaynaklanan bu yanlışları ne zamandan beri düzeltmek istemiştim. 

Kısmet bu güneymiş. Dilerim ki –içlerinde profesörler bile olan- tüm müzayede kataloglarında birbirinden –bir araştırma zahmetine katlanmadan-kopya etme hastalığına tutulanlar, bundan sonraki yayınlarında bu yanılgılarını düzeltirler! 

Naci, 1951 yılının 2 Şubat günü öldü. Ortodoks mezhebine mensup olduğundan, Kurtuluş semtinin ilerisindeki Aya Lefter mezarlığı’na 4 Şubat günü gömüldü. 

Mezarı bu kabristana girince en görünen yerde, sağ tarafta, 6. Kısım 35-36 numaradadır. Kilisenin ölüm kayıtlarının yazılı olduğu defterin 108. Sayfasının 12.392’ci sırasında bulunmaktadır. 

Yanlışları düzeltmek isteyenler, mezarını ve bu kaydı gidip görebilirler.

“Liman”, mukavva üzerine yağlıboya, imzalı 30x38 cm (Antik A.Ş. arşivinden)

konuk0706-12x.JPG

“Kayıklar” mukavva üzerine yağlıboya, imzalı. 31x34 cm (Antik A.Ş. arşivinden)

Natürmort, tuval üzerine yağlıboya, imzalı. 63x47 cm (Antik A.Ş. arşivinden)

“Kadınlar Hamamı” (Taha Toros koleksiyonu)

“Harem”, kâğıt üzerine suluboya, 1927 tarihli, imzalı, 23x60 cm (Antik A.Ş. arşivinden)