Antikalar E-posta Listesi

Türk Sanat Piyasasından haberdar olmak için, en güncel müzayedeleri takip etmek için lütfen eposta listemize üye olun.

         

123 Street Avenue, City Town, 99999

(123) 555-6789

email@address.com

 

You can set your address, phone number, email and site description in the settings tab.
Link to read me page with more information.

Bedri Rahmi Eyüboğlu Ve Yeni Türk Resmi Yaratma Ülküsü

YAZI: Prof. Dr. KIYMET GİRAY

Bedri Rahmi Eyüboğlu, 1966, “Kilimli Soyut” (detay), duralit üzerine karışık teknik, 184x124 cm, imzalı, Mehmet Hamdi Eyüboğlu Koleksiyonu.

“İstanbul… İçinde doğduğumuz bir o kadar da sevdiğimiz bu muhteşem şehri o kadar az tanıdık ki… Bu gün İstanbul için bir resim sergisi tertiplesek, muhakkak ki Eren’le, Bedri görüş ve duyuşlarıyla; diğer arkadaşlarından ayrılmış bulunacaklar. Onlar mütevazı ve pitoresk bir şehrin içine girmiş bulunuyorlar. Bulanık, dumanlı kahvelerde parıldayan pirinç semaverler, sebzeci ve yemişçi dükkânlarının sade mideye değil, gözlere verdiği renk ziyafetleri, balıkçılar, cami avlularında azametli çınarların serptiği nefis gölgelerle dinlenenler, pazar yerlerinin kaynaşan halkı, Beylerbeyi’nin sakin yazı, ahşap evleri, hepsi, hepsi onların yakından ve içten hissettikleri destandır. Eski yalıların yanında inşa edilen küçük su beton köprüsü bile, Bedri’nin resminde aynı şiiri muhafaza ediyor. Meğer bu köprü oralara ne kadar da çok yakışıyormuş…1”

Bedri Rahmi’nin İstanbul resimlerini, Zeki Faik İzer bu satırlarda ve satırların aralarında gizli olan tanımlarla anlatır. İçinde dünyaya geldikleri, yaşamlarını sürdürdükleri kenti, tutkuyla sevdikleri İstanbul’un Bedri Rahmi tarafından algılanışını ve tuvallerinde resme dönüşümünü betimler bu satırlar. 

Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun İstanbul görünümleri, bir manzaranın dokunulmaz güzelliğini betimlemekten çok uzaktır. Tam da tersine, bu eşsiz güzelliğe sahip olan coğrafyanın ve tarihinin içinde, tam da kalbinde yaşamaktır. İstanbul’da nefes almak, billur, berrak ve derin bir sonsuzlukla buluşmaktır. 

Bedri Rahmi için “İstanbul” resmi bir destandır. Halk destanıdır. İstanbul’un her köşesi ve bu köşelerde yaşanan her saniye bir şiirdir. Boğaz ve Marmara Denizi sahilleri, adalar, fıstık çamlarıyla sarılı tepeleriyle yaşanası bir şehirdir eşsiz güzellikteki İstanbul. Sokakları, bahçeleri, evleri, iskeleleri yaşamın anlamı, tam da kendisidir. 

Bedri Rahmi’nin İstanbul resimleri; balıklardır, bulutlardır. Nakışlardır, motiflerdir. Öğrencileri; lekeler, benekler, çizgiler ve renklerdir. 

1950’lerde Akademi’de, atölyesinde; ‘dört küheylan çeker arabamızı’ tanımıyla anlatır leke, çizgi, benek ve rengin resimdeki önemini. Aynı yıllarda geleneksel el sanatlarının izindedir Eyüboğlu. Çerkez Pazarı’nda başlayan yolu Çorum Pazarı’ndan geçer ve bu geçiş, nakışlar, yazmalar, motifler olarak döner Bedri Rahmi’nin resimlerine. Bodrum olur kilimler, İstanbul’u anlatır mozaikler, nakışlar ve motifler… 

Bedri Rahmi Eyüboğlu, 1955, “İstanbul”, tuval üzerine yağlıboya (ahşaba marufle), 191x335 cm, imzalı, Eyüboğlu Aile Koleksiyonu.

1950 ve 1960’lı yıllarında yaptığı İstanbul resimleri, Bedri Rahmi’nin başyapıtları arasında yer alır. Osmanlı minyatür sanatının geleneksel kompozisyon düzenlerine çağdaş yorumlar kazandıran Eyüboğlu’nun İstanbul’u, mavinin denize dönüştüğü sularda gezinen Amentü kayıkları ve balıklarla çevrelenen kilim kilim Anadolu toprakları, motif motif Avrupa, Rumeli topraklarının arasında Boğaziçi olur. Üstünde horonlar tepilen sular, Asya’yı Anadolu’ya bağlar. Mimari anıtlarıyla kentin silüeti bulutların altında akıp giden İstanbul yaşamının kesitleri olarak kompozisyona katılır. Benekler; karada ekili tarlalar, denizde yelkenliler, atmosferi belirleyen bulutlardır. Renkler; coğrafyayı belirleyen kilimler, uygarlığı tanımayan kilimler, nakış belirleyen motiflerdir. Çizgiler; motif motif farklılıklar gösteren semtlerdir. İstanbul, içinde yaşadığı, nefes aldığı sokaklar, eş dost evleri, sahiller, kahveler, iskelelerdir. “İstanbul”, Bedri Rahmi’nin başyapıtıdır. 

Çünkü İstanbul, Bedri Rahmi’nin resimlerinde, medeniyetlerin izlerinin kesişmesidir. Anadolu’nun nakışı, Osmanlı İmparatorluğu’nun minyatürü, Bizans sanatının mozaikleridir.

İstanbul resimlerinin kompozisyonlarında ulaştığı başarılı sentezler ve özgün yorumlar, Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun kent resimlerinde yeni resimsel tasarımlar yaratması anlamıyla da örtüşür. 1967 yılında yaptığı “Bodrum” isimli resmi, Sabancı Koleksiyonu’nun eserleri arasında, Bedri Rahmi’nin en önemli resmi olarak yer almaktadır. 

Bedri Rahmi Eyüboğlu, 1966, “Beyaz Nakış Gemisi”, duralit üzerine akrilik, 121x122 cm, MSGSÜ İstanbul Resim Heykel Müzesi Koleksiyonu.

Bizans mozaiklerini 1950 yılında çok yakından tanıma şansı yakalar. Kariye’nin müzeye dönüşüm projesi içinde yer alır. Bu çalışma dönemi, Kariye Camii/Chora Kilisesi’nin mozaiklerini yakından görmesiyle ve inceleme olanağı bularak tanımasıyla başlar. 1951 yılında İstanbul’da açılan Bizans Tekfur Saray Mozaik sergisiyle doruğa çıkar ve Kariye Camii resimleri yapmaya başlar. Bu resimler, benekler ve lekelerle buluştuğu, anlaştığı ve onları renk renk tuvallerine taşıdığı dönemin başlamasıdır. 

 

Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun resim çalışmaları, 1953-1960 yılları arasında büyük boyutlu mozaik kompozisyonlar olarak gelişir. 1954-1957 yılları arasında Hilton ve Divan Otelleri ve KLM İstanbul merkez binası için tasarladığı mozaik panolar, bu dönemin önemli örnekleri arasında yer alır. 1958 Brüksel Expo’sundaki Türk Pavyonu için yaptığı 227 metrekarelik mozaik tasarımı kompozisyonu ve tekniğinin mükemmelliği nedeniyle altın madalya ile ödüllendirilir. 1959 yılında, Paris’te, Nato Merkez Binası için tasarladığı 50 metrekarelik pano, Bedri Rahmi’nin ve dolayısıyla da Türk plastik sanatlarının, Paris sokaklarında gösterimi ve tanıtılması işlevini üstlenmektedir. 

Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun kaynaklarının arasına giren ve sonuna kadar kalıcı olan mozaik sanatıyla kurduğu bağlar başarılı mozaik panolar, Türkiye ve Avrupa’da önemli örnekler vermiştir. Bu bağlar İstanbul resimlerinde Anadolu ezgilerinin esinlerini taşıyan el sanatlarıyla zenginleşir ve halk sanatının esinleriyle birleşerek varsıl anlamlar kazanır. Söylemlerinde, nakış ve resim sanatını bir tuttuğunu sıkça tekrarlar:

“Halk sanatında resmin yerini nakış tutar. Ömründe bir tek sahici tablo görmemiş milyonlarca insan vardır, fakat içine nakış girmemiş bir tek ev, bir çift göz bulunabileceğini sanmam. Bizim memleketimizde nakışın tuttuğu yere gelince, bu alanda eşimiz yoktur diyebiliriz. Çünkü bize suret çizmeyi yasak etmişler, biz de bunun acısını dünyanın hiçbir tarafında bulunamayacak kadar çeşitli nakışlar yaparak çıkarmışız. Nakışlardaki renk ve biçimleri incelerken yolum yazmalara düştü. Bir seneden beri çeşitli yazmaların, yazmacılığın, yazmacıların peşindeyim.”

Bu satırlar Bedri Rahmi’nin geleneksel Türk el sanatlarının halkın içinde her zaman varlığını koruyan ve ilgisini çeken bir sanat dalı olduğunu vurgulamakla kalmaz aynı zamanda Türk resminin ‘Milli’leştirilmesine olan inancının kaynağı olarak nakış sanatını tanımlar. İlk şiir kitabı olan “Yaradan’a Mektuplar’da” yer alan şiirleri, destanlar, masallar ve Anadolu halk deyişlerinin şiire yansımasıdır. Bu eğilim onun resimlerine de yansır. Düşünce yapısında, milli sanat, Anadolu, yerel, halk sanatı gibi kavramlar anlamlanmaya ve geleneksel halk sanatlarından seçtiği motifler başarılı bir biçimde resimlerine yansımaya başlar. 

Bedri Rahmi Eyüboğlu, “Bodrum”, kontrplak üzerine karışık teknik, 100x70 cm, SÜ Sakıp Sabancı Müzesi Koleksiyonu.

Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun, Anadolu, halk ve motif kavramlarının sarsılmaz üçgeniyle kurduğu kırılmaz bağlar Çorum’da ve hatta İskilip’te atılır. Takvimler 1942 yılını göstermektedir. Bedri Rahmi CHP’nin Yurdu Gezen Türk Ressamları projesi kapsamında üç ay kalacağı Çorum’dadır. Program uyarınca, Çorum’u semt semt, ilçe ilçe gezmekte, Çorum halkının yaşamına tanık olmakta ve resimlemektedir. İskilip onu çok etkiler, iki hafta kalır. 1942 yılının Ekim ayının 31’inde Ankara’da açılan Yurdu Gezen Türk Ressamları Sergisi’nde, Bedri Rahmi Eyüboğlu köşesi; halay çeken, çocuk emziren kadınlar, saz çalan âşıklar ve han avluları ile şenlikli, renkli, nakış dolu resimlerle doludur. Çorum izlenimlerinden yararlanarak tuvallerine aktardığı resimlerle, 4. Devlet Resim ve Heykel Sergisi´nin ikincilik ödülü, Bedri Rahmi Eyüboğlu’na verilir. 


İskilip, Bedri Rahmi’nin sanat anlayışında bir devrimdir. Yaşamı boyunca savunacağı ve resimlerine taşıdığı nakış, motif ve resim bileşkesi, 1942 sonrasında Bedri Rahmi’nin vazgeçilmezi olarak kalır ve bu görüşü kendi içinde gelişerek örnekler vermeye devam eder.

1960’lı yıllarda geleneksel el sanatlarının izleri nesnelere dönüşmeye başlar. Bedri Rahmi tuvalleri, yağlıboya dışında, farklı malzemelerin deneylediği yüzeylere dönüşür. Kilim, bez, yazma ve halı parçaları, kompozisyon tasarımlarının nesneleri olarak tuval yüzeylerindeki yerlerini alır. Kum, çakıl, tel gibi farklı malzemeler, kalın boya dokusuna spatulayla uygulanan resimlere dönüşmeye başlar. Geleneksel motiflerle bağdaştırılan soyut ve geometrik formlar bu dönem resimlerinde tuvallere yapıştırılan orijinal kilim fragmanlarıyla deneysel sanat uygulamalarına öncü olur. 1965 tarihli “Beyaz Güvercin”, 1966 tarihli “Beyaz Nakış Gemisi”, aynı yıllarda yapılan “Kayıklı Kırmızı Kompozisyon”, “Mor İçin Yeşil”, 1967 tarihli “17 Numaralı Resim” ve 1966 tarihli “Kilimli Soyut” ile 1967 tarihli “Soyut Boğaz” bu dönem resimlerinin örnekleridir. 

“Kilimli Soyut”, koyu renk zeminin sınırsız zamanları sorgulayan yüzeyinde, bedene dönüşen at koşumları ve kemer parçaları olan kilim ve kumaş şeritlerinin bedene dönüşümüdür. Çizginin anlamını irdeleyen bu resimde yüzey ve boşluk arasındaki gerilimli ilişki zamanın, figürün ve bedenin yüzyıllarla açıklanan yalın temsiliyetidir. Eyüboğlu, motifleri, desenleri ve nakışları 1960’ların ortalarından başlayarak soyut kompozisyonlarının can damarları olarak kullanmaktadır. “Soyut Boğaziçi”, Bedri Rahmi’nin İstanbul resimlerini simgeleştirerek temsil eden ve soyut kompozisyonlara dönüştüren yorumunu vurgulayan Boğaziçi resmidir. İki kıtayı birleştiren ve konturları soyut motifler olan kompozisyon, renklerinden arınmış Anadolu ve Rumeli sahillerini kumlama tekniğinin görsel etkisiyle resimler. Boğazın suları, koyu lekelerin uyumunu derinliklerinde saklayan ve farklı tarama tekniklerini farklı malzemelerle birleştiren kompozisyon olarak İstanbul betimlemesini soyut bir anlatıma dönüştürür. 

Bedri Rahmi Eyüboğlu, resimlerine ilham veren ve bu nedenle de atölyesini bu semtte kurduğu, yaşamını geçirdiği Kalamış’ın ağaçlarını da renk ve leke soyutlamaları olarak resimler. Gözlemlerin ressamıdır Bedri Rahmi. İnsanların önünden geçip gittiği görünümleri, yüksek çevre algısıyla durmaksızın gözlemlemektedir. Sokaklar, insanlar, semtler, sahiller, ağaçlar onun izleme alanlarıdır. Resim olarak gözler çevresini, bir kısmı tuvallerinde can bulan milyonlarca resimdir. İzlemekten sıkılmadığı, her baktığında başka görünümler yakaladığı, beliren sayısız ayrıntının resme dönüştüğü milyonlarca görünüm...

“Kalamış İskelesi’nin arkasında güneş batıyordu. İskeleyle tramvay durağı arasında beş-on tane kabadayı çınar vardı. Karakış ağaçların yapraklarını kökünden kazımış, ince, kalın ne kadar dal varsa, hepsi damar damar gökyüzüne çizilmiş. Gökyüzü bir âlem. Güneş, Moda burnunun arkalarında bir yerde batmış olmalı. O taraf alev alev yanıyor.”

Bedri Rahmi Eyüboğlu, 1967, “Soyut-Boğaz”, duralit üzerine akrilik, 183x122 cm, Mehmet Hamdi Eyüboğlu Koleksiyonu.

Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun resim çalışmaları, 1953-1960 yılları arasında büyük boyutlu mozaik kompozisyonlar olarak gelişir. 1954-1957 yılları arasında Hilton ve Divan Otelleri ve KLM İstanbul merkez binası için tasarladığı mozaik panolar, bu dönemin önemli örnekleri arasında yer alır. 1958 Brüksel Expo’sundaki Türk Pavyonu için yaptığı 227 metrekarelik mozaik tasarımı kompozisyonu ve tekniğinin mükemmelliği nedeniyle altın madalya ile ödüllendirilir. 1959 yılında, Paris’te, Nato Merkez Binası için tasarladığı 50 metrekarelik pano, Bedri Rahmi’nin ve dolayısıyla da Türk plastik sanatlarının, Paris sokaklarında gösterimi ve tanıtılması işlevini üstlenmektedir. 

Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun kaynaklarının arasına giren ve sonuna kadar kalıcı olan mozaik sanatıyla kurduğu bağlar başarılı mozaik panolar, Türkiye ve Avrupa’da önemli örnekler vermiştir. Bu bağlar İstanbul resimlerinde Anadolu ezgilerinin esinlerini taşıyan el sanatlarıyla zenginleşir ve halk sanatının esinleriyle birleşerek varsıl anlamlar kazanır. Söylemlerinde, nakış ve resim sanatını bir tuttuğunu sıkça tekrarlar:

“Halk sanatında resmin yerini nakış tutar. Ömründe bir tek sahici tablo görmemiş milyonlarca insan vardır, fakat içine nakış girmemiş bir tek ev, bir çift göz bulunabileceğini sanmam. Bizim memleketimizde nakışın tuttuğu yere gelince, bu alanda eşimiz yoktur diyebiliriz. Çünkü bize suret çizmeyi yasak etmişler, biz de bunun acısını dünyanın hiçbir tarafında bulunamayacak kadar çeşitli nakışlar yaparak çıkarmışız. Nakışlardaki renk ve biçimleri incelerken yolum yazmalara düştü. Bir seneden beri çeşitli yazmaların, yazmacılığın, yazmacıların peşindeyim.”

Bu satırlar Bedri Rahmi’nin geleneksel Türk el sanatlarının halkın içinde her zaman varlığını koruyan ve ilgisini çeken bir sanat dalı olduğunu vurgulamakla kalmaz aynı zamanda Türk resminin ‘Milli’leştirilmesine olan inancının kaynağı olarak nakış sanatını tanımlar. İlk şiir kitabı olan “Yaradan’a Mektuplar’da” yer alan şiirleri, destanlar, masallar ve Anadolu halk deyişlerinin şiire yansımasıdır. Bu eğilim onun resimlerine de yansır. Düşünce yapısında, milli sanat, Anadolu, yerel, halk sanatı gibi kavramlar anlamlanmaya ve geleneksel halk sanatlarından seçtiği motifler başarılı bir biçimde resimlerine yansımaya başlar. 

Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun, Anadolu, halk ve motif kavramlarının sarsılmaz üçgeniyle kurduğu kırılmaz bağlar Çorum’da ve hatta İskilip’te atılır. Takvimler 1942 yılını göstermektedir. Bedri Rahmi CHP’nin Yurdu Gezen Türk Ressamları projesi kapsamında üç ay kalacağı Çorum’dadır. Program uyarınca, Çorum’u semt semt, ilçe ilçe gezmekte, Çorum halkının yaşamına tanık olmakta ve resimlemektedir. İskilip onu çok etkiler, iki hafta kalır. 1942 yılının Ekim ayının 31’inde Ankara’da açılan Yurdu Gezen Türk Ressamları Sergisi’nde, Bedri Rahmi Eyüboğlu köşesi; halay çeken, çocuk emziren kadınlar, saz çalan âşıklar ve han avluları ile şenlikli, renkli, nakış dolu resimlerle doludur. Çorum izlenimlerinden yararlanarak tuvallerine aktardığı resimlerle, 4. Devlet Resim ve Heykel Sergisi´nin ikincilik ödülü, Bedri Rahmi Eyüboğlu’na verilir. 

İskilip, Bedri Rahmi’nin sanat anlayışında bir devrimdir. Yaşamı boyunca savunacağı ve resimlerine taşıdığı nakış, motif ve resim bileşkesi, 1942 sonrasında Bedri Rahmi’nin vazgeçilmezi olarak kalır ve bu görüşü kendi içinde gelişerek örnekler vermeye devam eder.

1960’lı yıllarda geleneksel el sanatlarının izleri nesnelere dönüşmeye başlar. Bedri Rahmi tuvalleri, yağlıboya dışında, farklı malzemelerin deneylediği yüzeylere dönüşür. Kilim, bez, yazma ve halı parçaları, kompozisyon tasarımlarının nesneleri olarak tuval yüzeylerindeki yerlerini alır. Kum, çakıl, tel gibi farklı malzemeler, kalın boya dokusuna spatulayla uygulanan resimlere dönüşmeye başlar. Geleneksel motiflerle bağdaştırılan soyut ve geometrik formlar bu dönem resimlerinde tuvallere yapıştırılan orijinal kilim fragmanlarıyla deneysel sanat uygulamalarına öncü olur. 1965 tarihli “Beyaz Güvercin”, 1966 tarihli “Beyaz Nakış Gemisi”, aynı yıllarda yapılan “Kayıklı Kırmızı Kompozisyon”, “Mor İçin Yeşil”, 1967 tarihli “17 Numaralı Resim” ve 1966 tarihli “Kilimli Soyut” ile 1967 tarihli “Soyut Boğaz” bu dönem resimlerinin örnekleridir. 

“Kilimli Soyut”, koyu renk zeminin sınırsız zamanları sorgulayan yüzeyinde, bedene dönüşen at koşumları ve kemer parçaları olan kilim ve kumaş şeritlerinin bedene dönüşümüdür. Çizginin anlamını irdeleyen bu resimde yüzey ve boşluk arasındaki gerilimli ilişki zamanın, figürün ve bedenin yüzyıllarla açıklanan yalın temsiliyetidir. Eyüboğlu, motifleri, desenleri ve nakışları 1960’ların ortalarından başlayarak soyut kompozisyonlarının can damarları olarak kullanmaktadır. “Soyut Boğaziçi”, Bedri Rahmi’nin İstanbul resimlerini simgeleştirerek temsil eden ve soyut kompozisyonlara dönüştüren yorumunu vurgulayan Boğaziçi resmidir. İki kıtayı birleştiren ve konturları soyut motifler olan kompozisyon, renklerinden arınmış Anadolu ve Rumeli sahillerini kumlama tekniğinin görsel etkisiyle resimler. Boğazın suları, koyu lekelerin uyumunu derinliklerinde saklayan ve farklı tarama tekniklerini farklı malzemelerle birleştiren kompozisyon olarak İstanbul betimlemesini soyut bir anlatıma dönüştürür. 

Bedri Rahmi Eyüboğlu, resimlerine ilham veren ve bu nedenle de atölyesini bu semtte kurduğu, yaşamını geçirdiği Kalamış’ın ağaçlarını da renk ve leke soyutlamaları olarak resimler. Gözlemlerin ressamıdır Bedri Rahmi. İnsanların önünden geçip gittiği görünümleri, yüksek çevre algısıyla durmaksızın gözlemlemektedir. Sokaklar, insanlar, semtler, sahiller, ağaçlar onun izleme alanlarıdır. Resim olarak gözler çevresini, bir kısmı tuvallerinde can bulan milyonlarca resimdir. İzlemekten sıkılmadığı, her baktığında başka görünümler yakaladığı, beliren sayısız ayrıntının resme dönüştüğü milyonlarca görünüm...

“Kalamış İskelesi’nin arkasında güneş batıyordu. İskeleyle tramvay durağı arasında beş-on tane kabadayı çınar vardı. Karakış ağaçların yapraklarını kökünden kazımış, ince, kalın ne kadar dal varsa, hepsi damar damar gökyüzüne çizilmiş. Gökyüzü bir âlem. Güneş, Moda burnunun arkalarında bir yerde batmış olmalı. O taraf alev alev yanıyor.”

“Yaşlı Ağaç”, 1974, kontrplak üzerine akrilik, imzalı. 123x123 cm.

Bedri Rahmi’nin ağaçları, 1940’lı yıllara renklerle ve lekelerle betimlenen, kuşlu, yapraklı, renkli ağaçlardır. Zamanla ağaçların altından, onların içlerine, bir anlamda da içselliklerine bakarak gözlemler ağaçları. Bu aşamadan sonra artık Bedri Rahmi’nin ağaçları gökyüzüne dağılan dalların soyut yorumlamalarıdır. Ağaçların ince ve kalın dallarının atmosferin maviliğine dağılan çizgilerini resimlemeye başlar. Mavinin gökyüzünü boyayan renginin boşluğuna dağılan kahverengi armonilerin soyut anlatımlarını resimler. Dalların kesişmelerinin dönüştüğü farklı formlar ve kıvrılıp bükülen görünümlerinin yarattığı görsel yanılsamalar yansır tuvallerine. Çizgi, leke, renk ve benek bu resimlerde kanıtlarlar, kendi başlarına buyruk birer resim elemanı olduklarını. Dallar nakışlar, boşluklar, motiflerdir. Bedri Rahmi’nin ağaç resimleri, sanat anlayışının bütün evrelerini örnekleyerek soyut yorumlara evrilmesinin göstergelerdir. 

 

Bedri Rahmi Eyüboğlu, “Mor için Yeşil”, kontrplak üzerine yağlıboya, 119x96 cm, MSGSÜ İstanbul Resim Heykel Müzesi Koleksiyonu.

 

İstanbul, Binbir Bedros, kilimler,  ağaçlar, soyutlamalar ve halk sanatı esinleri dolu yazmalarının ressamı olan  Bedri Rahmi Eyüboğlu, Nazmi Ziya Güran atölyesinde renkler ve ışıklarla tanışır.   Paris’te Lhote atölyesinde, desenin anlamını ve analitik çözümlemelerin çizgi gücünü tanır. Van Gogh, Gauguin ve Cezanne’ın resimleri, ressam olma tutkusudur.  Zeki Kocamemi ustası, lise yıllarından başlayarak resim nedir sorusunu sormasını sağlayan ilk ressam algısıdır. El Greco, geleneksel el sanatlarının motiflerinin karşıtı, Avrupa resim sanatı geleneğinin teknik donanımlarının sembolüdür Bedri Rahmi için. Braque çizgi ve kompozisyon ve Chagall renk ve lekedir. Matisse, döneminde birlikte resim yaptığı arkadaşları gibi, Bedri Rahmi için de çok önemli bir örnekleme, değerli bir esin kaynağıdır. Tutkusu olduğu, renk ve leke Matisse resimleridir. Önemlisi, yaşamı boyunca hedefi olan nakış ve motiftir Matisse resimleri. Tuvallerin yüzeylerine başına buyruk formlar ve lekeler olarak dağılan renkler ve motiflerdir. Utrillo, Bedri Rahmi’nin, sokakları, evleri, meydanlarıdır. Bütün bu izlerin üstünden gözlemlerle ve özgün bakış açıları geliştirerek yürür Bedri Rahmi ve sonunda Avrupa resmi okumalarıyla oluşturduğu alt yapısını halk sanatı ile harmanlamaya karar verir. 1933 yılında yaptığı “Yavuz’lu, Gülcemalli” resimlerin getirdiği ses kulaklarından çınlar ve düşüncelerine yön verir. 

Bedri Rahmi Eyüboğlu, “Yavuz Geliyor Yavuz”, kâğıt üzerine guaj,  10x14 cm, Mehmet Hamdi Eyüboğlu Koleksiyonu

Süsleme sanatlarımızın batının resim şaheserleri ayarında örneklerle dolu olduğunu, bunlardan alınacak esinlerin resim sanatımıza yeni anlamlar katacağını, fakat resimle süsleme sanatının karıştırılmamasının gerekli olduğunu, mükemmele ancak doğru sentezlerin ulaşabileceğini savlar. 

Bu görüş, döneminin ve içinde yer aldığı d Grubu ressamlarının ortak görüşü olarak yükselmektedir. Nurullah Berk yazılarında yeni ‘Türk Sanatı’ yaratmak ereğini vurgulamaktadır ve bunun için geleneksel sanat dallarını kaynak olarak ele almanın vaktinin geldiğini belirtmektedir. Berk; "Son yılların en dikkati çeken kaygısı, bence bir 'Türk Resmi' yaratma iradesidir. Resmimiz bu güne kadar büründüğü 'anonim' şahsiyetsiz kisveyi atarak kendine has karaktere varmak yolunda görünüyor." diyerek ardından da sanatın milli olması gerektiğini savlayacak ve “Bu 'milli' hüviyete hangi yol varır? Realizm mi, Halk sanatı mı? Folklorik araştırmalar mı? Yoksa mücerret sanatın karanlık, esrarlı metafiziği mi?” sorularını sanat ortamının gündemine sokarak tartışmalara açacaktır2. İşte tam bu aşamada, geleneksel sanatlarımızdan esinler aramaya yönelen sanatçılar gelecektir sanatın gündemine. Geleneksel el sanatlarımızın motiflerini, nakışlarını, minyatürlerini sanat anlayışlarına yerleştirecek ve bu yerel sanat dallarının taşıdıkları soyut değerlerin, çağdaş resim sanatımıza öncülük edecek nitelikler taşıdığını savlayacaklardır. Bu görüş, 1950’li yıllarda çok bir kısım sanatçı ve yazar tarafından dergilerde savunulmaya başlanır3. Bazı sanatçılar özgün biçemlerini bırakarak, soyut anlatımlara yönelirken, kimi sanatçıların tuvallerini hatlar, yazmalar, kilimler ve nakışlar doldurmaya başlar.

Bedri Rahmi Eyüboğlu, “Yavuz Geliyor Yavuz”,  tuval üzerine yağlıboya, 115x145 cm, Mehmet Hamdi Eyüboğlu Koleksiyonu.

Halk sanatını Türk resim sanatının en gözde kaynağı olarak benimseyen Bedri Rahmi Eyüboğlu, belleği, düşüncesi ve sanatıyla, yaşamı boyunca, geleneksel kaynaklar ve çağdaş resim köprüsünü kurar ve kendi sanat anlayışı içinde bu anlayışını sürdürebilirlik kazandırır ve gelişimini sistemli çalışmaları ve resimleriyle gerçekleştirir. Böylece 1950’li yılların Türkiye’sinin milli söylemi içinde yer alır. Dönem arkadaşları gibi, Bedri Rahmi de, milli sanat yaratma ülküsünü yeni ‘Türk Resmi’ olarak savunmaya ve bu ülküyü yaygınlaştırıp geliştirmeye yönelir. Cemal Tollu, onun bu ülküsünü satırlarında açıklar; "Bedri Rahmi'yi sıra ile Gauguin ve Van Gogh'dan başlayarak, R. Dufy’nin, Matisse'in tesirlerinden sonra, Anadolu kilimlerini bir güve gibi didiklediğini, daha sonra eskilere baktığını, Rönesans üstatlarından en fazla Greco'yu sevdiğini ve nihayet daha arkaik devirlerin sanatına hayranlığını görüyoruz.4"

Halk sanatının zengin kaynaklarından esinlenerek resimler üreten Bedri Rahmi Eyüboğlu, halk sanatının zengin kaynaklarını özgün resimlerine dönüştürmeyi başaracaktır. 

SONNOTLAR:

1) Zeki Faik İzer, “Eren ve Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun Resim Sergisi”, Arkitekti 1-2 (1945) s.14; Yayına Hazırlayan: Ömer Faruk Şerifoğlu, Bedri Rahmi Eyüboğlu. Yaşasın Renk. 2008.s.53.

2) Nurullah Berk.,"Türk Resmi Ne Durumda?" Vatan,27 l2 1953.; Nurullah Berk.,"Türk Resmi ve Memleket" Yeni İstanbul, 9 Ocak 1950.

3) Sabahattin Eyüboğlu., "Resimden" Yaprak, Haziran, 1949.

4) Cemal Tollu,"Eren-Bedri Rahmi Sergisini Gezerken", Cumhuriyet, 22.4.1948.