Çin Seladonları
Ayşe Erdoğdu
Topkapı Sarayı Müzesi Çin ve Japon Porselenleri Bölümü Sorumlusu
Çin’de Neolitik dönemden itibaren çanak-çömlek yapımına başlanmış, gerekli hammaddenin bolluğu yüzünden sürekli bir gelişme yaşanmıştır. İlk defa Han dönemi (İ.Ö.206-İ.S.220) sonunda yeşil sırlı seramikler üretilmiş, Wei (İ.S.220-264) ve Chin (İ.S.264-419) dönemlerinde sır olarak feldspat kullanıldığından seramikler şeffaf ve güzel bir görünüm almışlar, Tang döneminde (618-906) dünyada ünlü Çin porselenine ulaşılmıştır.
Seladon kaolin ve feldspat karışımından meydana gelen, açık gri hamurlu, sert ve gözeneksiz bir seramik türüdür. Sert, ağır ve kalın yapısı ile taş görünümündedir. Sırlari yüksek oranda feldspat ile az miktarda silika ve demirden oluşur. Seladonlar yarı saydam yeşil sırlıdır.
Gövde ve sırın içideki demir oranları, fırının sıcaklık derecesi, hatta fırın içindeki yeri bile yeşilin farklı tonlarda olmasına yol açar. Bu nedenle grimsi, mavimsi, kavemsi yeşil tonlar oluşur. 1200 derece üzerinde pişirilen seladonlar, su ve hava geçirmez özelliklere sahiptir.
Seladonlar, beden alaşımları biraz farklı ve ateşleme derecesi biraz daha düşük olmakla birlikte, porselelerle aynı grup içinde değerlendirilir. Tek farkı, hamurunun beyaz ve saydam olmaması ve parmakla vurulunca tınlamamasıdır. Ayrıca porselenin sırrı daha yüksek ısıda pişirildiği için yüzeye daha çok nüfuz eder. Seladonların sırında zaman zaman görülebilen hava kabarcıkları ve çatlamalar porselenlerde pek olmaz. Redüksiyon atmosferi sağlandığında, yani temiz havanın azaltılıp karbonun arttırılması sonucu dumanlı bir atmosfer elde edildiğinde, seladonların sırsız bırakılan kısımları kiremit kırmızımsı bir renk kazanır. Aslında bu renk değişikliği hamurun içindeki demirin fırınlama sırasında okside olmasıdır.
Yüzyıllar boyunca Çin’in hem kuzeyinde, hem de güneyindeki fırınlarda üretilen seladonların dünyada en çok bilinenleri Yangzi ırmağının güneyinde, yani güney Çin’de üretilenlerdir. Zhejiang eyaletindeki Longquan’da 360 fırın tespit edilmiştir. Bu bölgeye özgü ejderha adı verilen fırınlarda, bir defada 40-50 bin parça kabın pişirilebilmesi, yaygın kullanımla birlikte ihracatın büyüklüğünü de göstermektedir.
Yeşil sırlı kaplara seladon denilmesi ve bu adın yaygın bir terim halini alması 17.yüzyıldan itibaren olmuştur. 1610’da Paris’te oynanan Honore d’Urfe’nin I’astree adlı pastoral oyunundaki yeşil giysili çobanın adı Celadon’dur. Çince Ch’ing tz’u, Japonca Seiji, yakındoğu ülkelerinde mertebani denilirdi. Avrupa’da büyük, ağır, koyu yeşilimsi kahverengi sırlı küpler için de martaban adı kullanılırdı. Topkapı Sarayı koleksiyonunda 16.yüzyıl veya sonrasına tarihlenen üç örnek bulunmaktadır. Mertebani sözcüğünün esası Burma’daki Martaban limanından gelir. Çin ve Siyam’dan getirilen seramikler bu limandan Hindistan, Afrika ve Yakın Doğu’yla gönderilmek üzere gemilere yüklenirdi. 7.yüzyıldan itibaren çeşitli yollarla, genellikle de deniz yoluyla ihraç edilen seladonlar, ihraç edildikleri ülkelerin seramiklerini de etkilemişlerdir. İran’da üretilen seladon taklidi, fayans tabak ve kaselerden Topkapı Sarayı Müzesi koleksiyonunda birkaç tane bulunmaktadır.
Seladonların zehiri belli ettiği inancı, tercih edilerek kullanılmasına yol açmıştır. Özellikle İslam ülkelerindeki bu yaygın ama gerçek olmayan inanış, İslam kaynaklarında yer almaktadır. Katip Çelebi, Cihannüma adlı eserinde seladonların üç özelliğinin zehiri belli ettiğini yazar. Thevenot, 1655-56 yılına ait anılarında, “saraydan yeni çıkmış bir içoğlandan öğrendiğime göre, hükümdara yemekler porselenden daha kıymetli, Çin toprağından yapılmış ve zehire karşı panzehir olan kaplarda verilirdi...” sözleriyle, Osmanlı sarayında da inanışın etkili olduğunu gösterir.
Kesin tarihli eserlerden yola çıkılarak seladonların tarihlendirilmesi mümkündür. Londra’daki Percival David koleksiyonunda bulunan 1327 tarihli bir tapınak vazosu; Japonya’ya gitmek üzere yola çıkan ve Güney Kore sahilinde batan Sinan yük gemisinde bulunan ve 1323 yılına tarihlenen seladonlar, tarihlenme konusunda önem taşır. Ayrıca 1986 yılında Regina Krahl’ın Topkapı Sarayı Müzesi koleksiyonunda yaptığı çalışma da önemli bir aşamadır.
Çin’de yeşil sırlı seramiklerin yapımına Han sülalesi döneminde (İ.Ö.206-İ.S.220) başlanmıştır. Mezarlara ölü hediyesi ya da ölümden sonra yaşamın devam ettiği inancıyla genellikle tunç, yeşim taşı, lakeden yapılan objeler koyma geleneği (Çin’de bu adete ming-chi denilirdi), bu dönemden itibaren yerini yeşil sırlı objelere bırakmıştır. Çünkü yeşil renk, Çin’de en değerli maden olarak kabul edilen yeşim taşına benzetilirdi. Bu durumda yeşil sırlı kap ve eşyalara olan taleple birlikte üretim birdenbire artmıştır. Aslında seladonlar “Yue Kapları” adı verilen köklü çömlekçilik geleneğinin bir uzantısıdır. Yue kapları Tang hanedanı (618-906) döneminde Çin’de çok yaygın olarak kullanılıyor ve ihraç ediliyordu.
Song Hanedanlığı (960-1127) döneminde, 11.yüzyıl başlarında Long quan çömlekçileri petuntse denilen beyaz porselen taşı (Çince adı baitunzi) kullanmaya başladılar. Bu, Long quan seladonlarını yükselten, Yue fırınlarının düşüşe geçmesini sağlayan nedenlerden biri olarak gösterildi. Bölgenin yeşil kap geleneğine uymak için, bu beyaz porselen taşı, içine demir ağırlıklı kil eklenerek hafifçe renklendirildi. Böylece fırında redüksiyon atmosferi sağlandığı zaman güçlü bir pas kırmızısı renge bürünen yumuşak, uçuk gri bir gövde elde edildi. Gövdenin koyu ve kaba rengi baskın olmadığı için sırın rengi belirginleşti. Başlangıçta sırların ana maddesi porselen taşı ve kireç taşı, bazen odun külü idi. Kalın sır, farklı tabakaların peşpeşe uygulanmasıyla elde ediliyor, tabakaların arasındaki hava kabarcıkları, mat ve yeşim benzeri bir görünüm oluşturuyordu. Dünyada bulunan Song hanedanlığı dönemine ait porselenlerinin çoğu tek renkli seladonlardır ve genellikle Long quan fırınlarından çıkmıştır. Yemek kapları küçük boyutludur. Sadece yemek kapları için değil vazo, saksı, çay fincanı ve kadeh gibi eşyalar da üretilmiştir. Bu dönemde Long quan formları biçim ve süsleme bakımından kuzeyli yeşil seladonları taklit ettiler, oyma ve taraklama tekniklerini uyguladılar. Seladonların sırları mavimsi olup, uçuk mavi ve erik mavisi en güzel tonlarıydı.
Yuan hanedanlığı (1280-1368) döneminde Long quan seladonları Çin içinde, ama daha çok Ortadoğu, Hindistan, Güneydoğu ve doğu Asya gibi yabancı ülkelerde talep görmeye başladı. Moğollar tarafından kurulan bu hanedanlık döneminde üretim düzeyi doruğa çıktı. Müslümanların zevklerine uygun büyük boyutlu ve zengin bezemeli seladon üretimi arttı. En büyük kaplar ve tabaklar kalıba basma yöntemiyle yapılıyordu. Büyük kapların yapılması yeni tekniklerin gelişmesine yol açtı. Kabın pişirilme sırasında çatlamasını önlemek için açılan delikler, daha sonra kalıptan dökülmüş bezemeli bir plakanın sırla birlikte tabana yapıştırılması yöntemiyle kapatılıyordu. Sung bezeme geleneğindeki yalınlık yerine zengin süsleme uygulanıyordu. Seladonlar ve porselenlerde, sır altına Yuan hanedanlığı dönemine özgü Pagspa denilen yazı karakterinde yazılar yazıldığı görülür. İnce ve donuk zeytin yeşili sır kullanılmıştır.
Ming Hanedanlığı (1368-1644) döneminde ürünler süsleme ve biçim bakımından Yuan dönemine göre daha az çeşitli oldu. Bambu şapka biçimli kase, erik ağacı baharı ve ay desenli kaplar gibi bazı kap biçimleri ortadan kalktı. Süsleme teknikleri genellikle kazıma ile sınırlandırıldı, kabartma oyma ve baskı desen teknikleri nadiren kullanılırdı. Desenler daha çok çiçek motifliydi. Yuan döneminin canlı görünümü yerine basmakalıp desenler ağırlık kazandı. Sırın rengi erken Ming’de sarıya kayan bir ton alır.
15.yüzyıla gelindiğinde seladonların üretimi birdenbire düşer. Jingdezhen’deki fırınlarda kobalt mavisinin kullanılmasıyla başlayan mavi beyaz porselen üretiminin artması, devlet desteğinin de buraya kaydırılması, seladonların eski önemini yitirmesine yol açar. Ancak bazı fırınlar az da olsa üretimlerini hiçbir zaman bitirmezler.
Günümüzde seladonlar, ihraç edildikleri ülkelerin müze ve özel koleksiyonlarında yer alır. İran’daki Erdebil koleksiyonu ihraç malı seladonlar ve porselenlerden oluşur. Ülkemizde ise Topkapı Sarayı Müzesi, Sadberk Hanım Müzesi ile bazı özel koleksiyonlarda seladon kaplar yer alır. İçlerinde en önemlisi olan Topkapı Sarayı Müzesinde 1354 seladon kap bulunmaktadır. Bunların hemen tümü 14-15.yüzyılda, Yuan ve Ming Hanedanlıkları döneminde Çin’in güneydoğu eyaleti Zhejiang’da bulunan Long quan’daki fırınlarda üretilmiştir. Saray koleksiyonu, dünyada ihraç malı seladonlardan oluşan en büyük koleksiyondur.
Saray koleksiyonunun en erken örneği iki lotuslu kasedir. Song hanedanlığı dönemine özgü küçük boyda ve sırları mavimsi tondaki bu kaseler Asya’nın hemen her tarafında bulunan türde olup, 13.yüzyıl sonlarına tarihlenebilme olasılığı vardır. En geç örnekler ise Vietnam yapımı olabileceği düşünülen ve 16.yüzyıla tarihlenmesi olasılığı bulunan 4 parça eserdir.
Saray koleksiyonundaki kap türleri çok fazla çeşitlilik göstermez. Çünkü Osmanlı da Çin seladon ve porselenleri öncelikle sofra gereci olarak kullanılmıştır. Seladonların 1060 kadarı değişik boylarda yemek tabaklarıdır. İkinci büyük grubu 230 civarındaki kase oluşturur. Bilindiği gibi Osmanlı yemek kültüründe bu iki kap formu önemli ve öncelikli bir yer tutar, sofraya servis yapılırken de yemeğin soğumaması için üzerine metal kapaklar örtülürdü.
Koleksiyondaki diğer kapların çoğu Osmanlı kullanımlarına uygun olmayan formlardır. Bunların işlevleri değiştirilerek kullanıma uygun kaplara dönüştürülmüşlerdir. Çin’de şarap sunmak için kullanılan ibrikler, Osmanlı da yemekten önce ve sonra el yıkamak ya da abdest almak için kullanılırdı. Koleksiyonda toplam 9 ibrik olup, bunlardan ikisi metal eklemelerle şişeden ibriğe dönüştürülmüştür. Metal örneklerinden porselene uyarlanan 11 leğenin yanı sıra bir tabak (15/104) ve bir kasenin metal ve porselen eklemelerle leğene dönüştürüldüğü görülür. Toplam 3 şişe olup bunlarda da değerli metal kapak ve eklemelerde dekoratif bir görünüm kazanmışlardır. 18 vazonun (bunlardan 14 adeti yan yan vazo) kullanılış amacı tam olarak bilinememekle birlikte, 11 guan küpün bazı yiyeceklerin saklanması için kullanıldığı anlaşılır. Koleksiyondaki tek matara, bir şişenin metal eklemelerle mataraya dönüştürülmesiyle oluşturulmuştur. Birer örnekle temsil edilen saksılık ve tabure ise herhalde kullanım alanı bulamamıştır. Türk ve İslam Eserleri Müzesi’nde bulunan mavi-beyaz bir başka taburenin buhurdana dönüştürüldüğü bilinmektedir.
Saraydaki seladonlar çoğunlukla çizi, kakma, ya da kalıp yöntemleriyle bezenmiştir. Kullanılan desenler, daha çok stilize çiçekler, hayvanlar ya da soyut biçimlerdir. Bütün desenler serbest fırça ile yapılmıştır. Cetvel ve pergel kullanımına rastlanmaz. Geometrik keskinliğe sahip değildir. Bazı eserlerde sır altında Çin karakterinde yazı ve amblemler görülür. Bir kısmının özellikle diplerinde Arapça yazılar, amblem ya da işaretlere rastlanır.
15.yüzyıldan itibaren arşiv belgeleri, yabancı elçi ve gezginlerin günlükleri, tarihi kaynaklar ile minyatür ve gravürler, seladonların Osmanlı saray ve konaklarında kullanımına tanıklık eder. İngiliz Covel, 16.yüzyılda Edirne’de vezirin onuruna verdiği ziyafeti şöyle anlatır: “...Saray’da Hint’ten padişah için getirilmiş kapları başkası kulanamaz. Martabani olarak adlandırılan bir maddeden yapılmış, çok pahalı ve Çin’dekilerden daha büyük. Bazısı 200 dolar değerinde. Çin’den gelenlere fağfur deniyor. Şerbet ve kahve fincanları bu maddeden yapılmış, cam gibi ses çıkarır. Hamuru koyu renk, dış sırı yeşilimsi”. Covel, seladonlarla porselenleri biraz karıştırmış, seladonların Hindistan’dan, porselenlerin, Çin’den, geldiğini vurgulamıştır.
17.yüzyılda Galland’ın günlüğündeki bir kayıt Seladonların Osmanlı saray ve konaklarındaki yerini özel olarak açıklamaktadır. “...Hindistan’dan gelme bir çeşit yeşil topraktan bir kase gördüm. Türkler ve bilhasa büyükler buna çok değer verirler ve zehir dokununca kırılmak hassasına sahip bulunmasından dolayı gayet pahalıya satın alırlar. Bu gördüğüm kase, pek kalın ve ağır olmasına rağmen para gibi çınlıyordu ve değeri otuz kuruş takdir olunuyordu. Bu toprağa Merdebani denir. Padişahın daimi surette zehirlenmek korkusu içinde yemek yerler ve bizzat padişahın bu topraktan yapılma ve sekiz bin kuruş değerinde sofra takımı bulunduğu temin edilmektedir. Sadrazam da az zaman önce bunlardan üç yüz kuruşluğunu alıp denemiş bulunmaktadır. Velhasıl, bu tabaklardan bir kaç tanesine malik olmayı bir nevi haysiyet meselesi yapmayan büyük yoktur...” Gerçekten de kırık veya çatlak olanlarının bile metal kenetlerle tamir edilerek kullanılması ve satılabilmesi, seladonların pahalı ve değerli eşya olduğunu gösterir. Saray koleksiyonunda bu şekilde tamir edilmiş seladon ve porselen kaplar bulunmaktadır.
Abdülaziz Bey, Osmanlı Adet, Merasim ve Tabirleri adlı eserinde, bir cihaz (çeyiz) takımında kıymetli mertebani ve eski maden büyük tabak (kuzu, börek gibi yemekleri, muhallebi ve diğer tatlıları koyup sofraya getirmek için) bulunduğunu; bir düğünün sabahında büyük ve kıymetli bir mertebani tabakla sofraya kaymak getirildiğini; büyük kilerlerde her türlü kıymetli çini, fağfuri ve mertebani tabakların bulunduğunu ve aşçıbaşının vazifelerinden birinin de bunları muhafaza etmek olduğunu yazar. Abdülaziz Bey’in verdiği bu bilgiler, mevcut kayıtlarına göre 14.yüzyıldan itibaren Anadolu’ya giren Çin seladon ve porselenlerinin, 19.yüzyıla kadar değerin koruduğunu göstermesi bakımından önemlidir.
KAYNAKÇA
- 1-Abdülaziz Bey, Osmanlı Adet, Merasim ve Tabirleri, Toplum Hayatı, Yay.Haz.Prof.Dr.Kazım Arısan-Duygu Arısan Günay, İstanbul, 1995.
- 2-Blehaut, Hwee Lie; “Yakın ve Orta Doğu’ya İhraç Edilen Çin Seramikleri”, İstanbul’daki Çin Hazinesi, İstanbul, 2001, s.16-39.
- 3-Carswell, John; Çin Seramikleri, Sadberk Hanım Müzesi Koleksiyonu, İstanbul, 1995.
- 4-Desroches, Jean Paul; “Les collections de ceramiques chinoises”, Topkapı a Versailles, Tresors de la Cour ottomane, Paris, 1999, s.119-123.
- 5-Erbahar, Nurdan; Çin Porselenleri, Yapı ve Kredi Bankası Kültür ve Sanat Hizmetlerinden, İstanbul, 1984.
- 6-Erdoğdu, Ayşe; “Chinese Porcelains”, Arts of Asia. Volume 31, Number 6, November- December, Hong Kong, 2001, s 88-100.
- 7-Galland, Antoine; İstanbul’a Alt Günlük Hatıralar (1672-1673), Cilt:I, Çeviri: Nahid Sırrı Örik, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1987.
- 8-Krahl, Regina; “The Celadon Wares”, Chinese Ceramics in the Topkapı Saray Museum, Cilt:1, Sotheby’s Londra, 1986, s.233-240.
- 9-Reyhanlı, Tülay; İngiliz Gezginlerine Göre XVI.Yüzyılda İstanbul’da Hayat (1582-1599), Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları: 554, Ankara, 1983.
- 10-Ünal, İsmail; “Çin Porselenlerine Ait Kaynaklar”, A.Ü.İlahiyat Fakültesi Dergisi Cilt:IX 1961’den ayrıbasım, T.T.K. Basımevi, Ankara, 1962, S.189-195.
- 11-Zimmermann, Ernst, İstanbul Asarı Atika Müzelerinde Şaheserler, Cilt II: Topkapı Sarayındaki Eski Çin Porselenleri, Berlin ve Leipzig, 1930.