Pırlantalı Art Nouveau Mücevherler
Fransız Kraliyet Mücevherleri müzayedesi (1887) kapsamında İmparatoriçe Engenie'nin mücevherlerinin satışında pırlantalar önemli bir rol üstlendi. Koleksiyonun dağılmasından sonra da ünlü mücevher tasarımcıları benzer modellerden aksesuarlar üretmeyi sürdürdüler. 1890'lara kadar XV. ve XVI. Louis stili muhteşem pırlantalar kullandılar.
Bu tarihlerde özgün çalışmaları ile dikkat çeken Rene Lalique, doğadan alınma ve fantastik konularla yaratıcılığa çok farklı bir boyut kazandırmıştır. Daha sonra Art Nouveau olarak adlandırılacak bu stil, sanat eseri olarak mücevhere katkıda bulunacak pek çok yeni materyali, özellikle mineyi içermekteydi.
Lalique mineli mücevherlerine pırlantaları öyle mükemmel bir biçimde yerleştiriyordu ki, mücevherler daha önce üstlendikleri anlamlardan sıyrılarak yepyeni bir karakter kazanmakta, bir sanat eserine dönüşmekteydiler.
Lalique gibi en kaliteli üretimi gerçekleştiren bir mücevherci, elbette pırlantaları ticari değerlerinden çok, çarpıcı görüntüleri için tercih ediyordu. Ama, aynı zamanda pırlantalar takıların ticari değerini arttırarak, onları saygın mücevher müşterilerinin gözünde vazgeçilmez kılıyordu. İngilizce karşılığı çok değerli olmayan, Fransızca bir sözcük "bijoux" yüzyıl sonlarında mücevherde tasarım ve işçiliği vurgulamakta kullanılmıştır. "Bijoux"nun figüratif karakteri yaratıcılarına günün ve geçmişin güzel sanatlarından yararlanmak olanağı sunuyor ve kendi alanlarına mücevheri de almak isteyen heykeltıraş ve ressamları cezbediyordu. Hepsi işlerine günün sevilen konularını yansıtıyorlardı.
Hepsinden önemlisi doğa ve dindi. Bunları "Gothic" ve "Islamic" görüntüler izliyordu. Ünlü mücevherciler uygun sanatçıların eserlerini topluyor veya kendi bünyelerinde uzmanlar çalıştırıyordu. Mücevherci ile sanatçı ve ustalar arasındaki bu işbirliği düşsel küçük aksesuarların yaratılmasını sağladı. Bunların pek azında imza yer alıyor.
Yüzyıl dönüşümü olgusu bireysel sanatın takıya yansımasında sembolik bir önem taşıyordu. "Bijoux" üreten sanatçılar değişik teknikler üzerinde uzmanlaştılar: mineli çalışmalar, minyatürler, sert taşlar üzerine oymacılık ve altın çalışmalar.
Mücevherlerin çoğu fazla değerli olmayan metaller üzerinde yoğunlaşırken Güney Afrika'dan çok miktarda pırlanta gelmesi "bijoux" mücevhercilerinin bol miktarda pırlanta kullanması avantajını getirmekteydi.
Lalique 1892 yılında açtığı "Les Arts de la Femme" adlı sergide orijinal mücevherlerini kendi adı altında sunmadan önce, kariyerine ünlü mücevherciler Aucoc, Cartier, Haemlin, Spaulding ve Tiffany'ye mücevher tasarımları satarak ve Boucheron ve Vever için pırlantalı mücevher tasarımları yaparak başladı.
Daha sonraki yıllarda 3 Şubat 1904 tarihli "Jewelers Circular" bu durumu: "Lalique ün kazanmıştı. Bulduğu stil Fransız mücevher endüstrisinde hızlı bir devrime yol açtı. Eski sınırlamaları aştı ve olabilecek en geniş anlamda çalışmanın önemini gösterdi." cümleleri ile değerlendirdi.
Bazı Fransız mücevherciler onun stilini taklit ederek ve benzer pırlantalı ve mineli işler üreterek Lalique'e en büyük desteği verdiler. Bu mücevherler ilham kaynakları nedeniyle "Genre Lalique" olarak anılırlar. Ama, bir heyecan döneminde tasarımda değişim rüzgarları eserken "Genre Lalique"ler daha geniş bir çevre tarafından hızlı bir biçimde tüketildiler.
Dönemin stilleri ile gözleri açılan dekoratif sanatçılar gümüş, mobilya, seramik ve tekstil çeşitlerinde yeni tasarımlara yöneldiler. Lalique gibi, onlar da Japon baskılarından etkilendiler. Çalışmaları, manzara resimlerindeki dolambaçlı çizgilerle doğa sevgisinin göstergesi ve kamçı ucu gibi kırık çizgilerden vazgeçmelerinin bir ilanıydı.
Bu aykırı sanatçıların pek çoğu, Lalique ve benzeri mücevherciler, Samuel Bing'in Paris'deki galerisi L'Art Nouveau'da eserlerini sergilediler. Bu galeri yüzyıl dönümünde dekoratif sanatlarda ortaya çıkan bu harekete adını verdi.
Lalique mineyi öncelikli malzemesi olarak seçti. Bu boyalı yüzey son çalışmalarla mücevherci ile Empresyonist ressamlar arasında bir bağ kurulmasını sağlıyordu. Ocak-Haziran 1911 tarihli "Art et Decoration" dergisinde pandantiflerinin "mükemmel tablolar olduğu, minenin ışığı Claude Monet ve Sisley'in eserlerindekine benzer biçimde yansıtmayı sağladığı" vurgulanıyordu.
Lalique mücevherlerinde pırlantalar minenin zıt noktaları olarak yer alıyordu. Pırlantaları teknik olarak ışığı yansıtacak biçimde kullanıyor, yerlerini değiştirerek görsel efektler yaratmayı seviyordu.
Küçük pırlanta grupları yaban arıları, tavus kuşları, uçan fantastik yaratıkların kanatlarında ışıldıyordu. Düz olarak yerleştirilen pırlantalar canlandırılan manzaralarda su, toprak ve bitkilere yaşam veriyordu. Tek pırlantalar çiçeklerin tepecik ile tomurcuklarını ve sert kabuklarından dışarı fırlayan fındıkları sembolize ediyordu.
Lalique'in doğal dünyası vahşet ve huzurun birlikte yer aldığı ateşli bir yerdi. Burada bahçe tipi çiçekler yer almazdı. Bu mücevherler uç noktalar arasında gelip giden insanı betimliyordu. Klasik su perileri, Baküs rahibeleri sınırsız zevki, azizler, melekler, rahibeler ise sukunet ve arınmayı temsil ediyorlardı.
Lalique tasarımları, mücevherlerin durağanlığını bozmuştu. Bir öykü anlatımı ile mücevhere hareket kazındırmıştı. Lalique yeni sanat, Art Nouveau'ya çok farklı konular getirdi.
Art Nouveau mücevherler kısa sürede Fransız resmi mücevher birliği, "Chambre Syndicale de la Bijouterie de la Joalillerie et de l'Orfevrerie"nin onayını aldı. Bu desteğin bir nedeni de, XV ve XVI. Louis'nin pırlanta tarzından uzaklaşmaktı. Aynı zamanda, yeni bir yüzyıl için yaratılacak yeni tasarımlarla mücevher ticaretini canlandırmak istiyorlardı.
Fransa'nın dışında da Lalique ve Art Nouveau mücevherciler mine ve pırlantalı sanat eseri nitelikli mücevherlerin diğer pırlantalardan oluşan mücevherlerle uluslar arası sergilerde boy ölçüşebileceğini kanıtladılar. Turin, Saint Petersburg, Londra ve Saint Louis'de eleştirmenlerden coşkun övgüler aldılar. "Art et Decoration"dergisi 1895'lerde, Art Nouveau mücevherler La Societe des Artistes Français sergilerinde dekoratif sanat eserleri ile birlikte sergilendikten sonra, ilk kez sayfalarında mücevhere yer verdi.
Lalique ayarında çalışmalar yapan Lucien Gaillard, onun çalışmalarındaki görüntüyü sağlayabilmek için Japon ustalar getirtti. Henri ve Ernest Vever mineli mücevherde pırlantaları kullanarak, bu stilin mükemmel birkaç örneğini yaptı. Ve Art Nouveau'da en önemli kilometre taşı sayılan 1900 Paris Sergisi'nde Vever, Lalique ile büyük ödülü paylaştı.
Art Nouveau, eleştirmenlerden aldığı övgülere karşın ticari olarak büyük bir başarı kazanamadı. Mücevherciler çok yoğun bir emek gerektirdiği için bu tür tasarımların yeterince karlı olmadığını, müşteriler ise bu tür mücevherlerin kırılgan olduğundan kullanımının güç olduğunu fark ettiler. 1900 Sergisi'nden sona Art Nouveau mücevherler düşüşe geçti, daha küçük mücevherciler tarafından büyük miktarda üretim gerçekleştirildi. Piyasayı taklitler doldurdu ve bu akım yükselişi kadar hızlı bir biçimde, I. Dünya Savaşı ile sona erdi.
Doğadan konular Art Nouveau mücevherciler kadar "bijoux" mücevhercilerini de ilgilendiriyordu. Yalnız onlar doğayı stilize bir biçimde kullanırlarken, Art Nouveau'da doğa şiirsel bir biçimde yer alıyordu. "Bijoux" çiçekleri genellikle birbirine bağlı, mine ile renklendirilmiş altın yapraklardan oluşuyor, dişi organı çevreleyen ve yaprakları ortaya çıkaran pırlantalar kullanılıyordu.
Amerikan Başkanı'nın eşi Bayan Frances Cleveland'in beyaz pırlanta yapraklı ve sarı pırlanta ortalı, göz alıcı bir papatya iğnesi vardı. Pırlantalar gerçek papatya renginde olduğundan 1887 yılı Şubat sayısında "Jewelers' Circular" dergisi bu doğadan esinlenen tasarım için, "Mrs. Cleveland'ın takısı dünyaca da kabul edileceği gibi gerçekten bir papatya" diyordu.
Tiffany en büyük çiçek mücevherini 1889 Paris Uluslar arası Sergisi için üretti. Tiffany'nin orkideleri Edward C. Moore ve Paulding Farnham işbirliğinin bir sonucudur. Farnham, tüm dünyadan örnekleri inceledikten sonra Tiffany orkidelerinin tasarımını gerçekleştirdi. Renklendirme Moore tarafından mat opak mine ile yapıldı.
İncil'deki öykülerden konu ve motifler de mücevherlerde çok az değişikliklerle pırlanta ve altın pandantif ve broşlar olarak değerlendirildi.
I. Dünya Savaşı'ndan sonra mücevhercilikte çalışan sanatçı ve tasarımcılar değerli mücevher sahnesinden çekildiler. Değerli mücevher üreticileri yerlerini takı üreticilerinin daha ufak işlerine bıraktılar. Bunlar olağanüstü uzmanlık gerektirmeyen tasarımlardı.