Nejad Melih Devrim
Dönemler, Estetik Soyutlamalar ve Değişen Atmosferler…
Nejad Melih Devrim
Nejad Melih Devrim, yirminci yüzyılın; son yüzyılın ressamıdır! Bu tümce, Devrim’in sanat anlayışının gelişim sürecini tanımlamakla kalmaz aynı zamanda bu yüzyılın sanatına bakışımızı belirleyen kaynakları da sunar.
YAZI Prof. Dr. Kıymet Giray
1923yılından başlayarak 1995 yılına kadar 72 yıl, sanatçının hayatının geçtiği coğrafyalar, yaşadığı aile, okullar, dost ve arkadaş çevreleri ve içinde yer aldığı sanat hareketleri, Nejad Devrim’in sanatını anlamamıza yardım ettiği gibi aynı zamanda bu tarih aralığında resim sanatımızın gelişimi de kavramamızı kolaylaştırır.
Nejad Melih Devrim, çocukluk yıllarından başlayarak koruması gerekli olan sorumluluklar altında yaşamak durumunda kalacaktır. Döneminin ünlü olduğu kadar varlıklı da olan ailelerinden birinin çocuğu olarak dünyaya gelir. Bu bağlamda, tanımlandığı zaman “fevkalade koşullar” olarak algılanan, ancak içinde yaşandığı zaman hiç de kolay olmayan yükümlülüklerle doludur Nejad Devrim’in hayatı. Soylu ailelerin fertleri olan; edebiyat dünyasının ödüllü yazarı bir baba ve sanat dünyasının ünlü ressamı olan bir annenin çocuğu olarak doğar ve büyür.
Kültürlü bir aile
Babasının hem baba, hem de anne tarafı, Girit’e bağlı Kandiye kentinin en köklü ve tanınmış ailelerine mensuptur. Galatasaray Mekteb-i Sultanisi’ni 1906’da bitiren babası İzzet Melih; Ahmet Haşim, Abdülhak Şinasi Hisar, Halit Ziya Uşaklıgil, Ahmet Rasim, Mehmet Rauf, Rıza Tevfik ve Hüseyin Suat gibi edebiyatçıların yakın dostudur. Abdülhak Şinasi Hisar; “nazik simalı, uslu ve kibar bir talebe” olarak betimlediği İzzet Melih’i; “laubali şakalara, patırtılı oyunlara karışmıyor; yalnız edebiyat meraklısı üç-dört arkadaşıyla görüşüyor; Türkçe ve Fransızca neşriyatı takip ederek muttasıl okuyor; genişçe, uzun kurdeleler şeklinde kesilmiş kâğıtlar dolduruyor ve kimseye göstermeden cebine yerleştiriyor” açıklamasıyla tanımlar. Fransızca, İngilizce, Almanca, İtalyanca ve Rumca bilen İzzet Melih; Henry Bataille üzerine 1924’te yayımladığı Fransızca bir etüdü ve Fransız dilindeki uğraşıları nedeniyle 1938 yılında, Paris Üniversitesi Edebiyat Fakültesi tarafından “Edebiyat Doktoru” unvanı verilmiş bir edebiyatçıdır. 1957 yılında Fransız Yazarlar Birliği’nin daimî üyeliğine seçilir ve aynı zamanda “Les Lamartinies” topluluğunun da üyesi olur. Hikâye, roman, oyun, deneme ve mensur şiirleriyle ödüller alır. 1909’da Fecr-i Âtî edebî topluluğuna katılır. Kadın hakları üzerine Fransızca yazdığı tek perdelik oyunu Leila (Leyla) 1909’da İstanbul’da sahnelenir. Bu oyun Almanca’ya (1913) ve İngilizce’ye (1925) çevrilir. Reji İdaresi’nde Mektupçuluk, Genel Sekreterlik, Genel Müdür Vekilliği ve Genel Müdürlük yapan (1906-1925) İzzet bey, bazı yabancı şirket ve bankaların yönetim kurulu üyeliklerini de yürütmekte, dolayısıyla varlıklı bir hayat sürmekte ve tam bir batılı gibi yaşamaktadır.
Annesi, Türk Osmanlı İmparatorluğu paşalarından Şakir Paşa’nın torunudur. Şakir Paşa’nın çocukları gibi, annesi Fahrinnisa, dayısı Cevat Şakir ve teyzesi Aliye Berger edebiyat ve sanat dünyasının ünlüleridir. Fahrinnisa Şakir, 1920 yılında Sanayi-i Nefise Mektebi Âlisi’ne gider. 1928 yılında Paris’te özel Ranson Akademisi’nde Stahlbach ve Bissiére atölyeleri onu resim çalışmalarını yönlendirir. 1930 yılında İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nde Namık İsmail atölyesinde yetişir.
Nejad Devrim, Fahrinnisa Şakir ve İzzet Devrim’in, 1921’de dünyaya gelen ve 1923 yılında yaşama veda eden Faruk adlı çocuklarından sonra doğan ikinci erkek evlatlarıdır. 1926 yılında da tiyatro sanatçısı olacak olan kız kardeşi Şirin dünyaya gelir. Fahrinnisa hanım eşi İzzet Melih Devrim’den ayrılıp Irak Kralı I. Faysal’ın Türkiye’de büyükelçi olarak görev yapan kardeşi Emir Zeyd’le, 1934 yılında evlenip Prenses Fahr el Nisa Zeid adını aldığında, Nejad Devrim yalnızca 11 yaşındadır. İzzet bey de üçüncü evliliğini Ataullah Cevdet beyin kızı Fatma hanımla yapar. Prenses Fahr el Nisa Zeid, 1942 yılından başlayarak, eşinin Irak Krallığı’nın Londra Büyükelçisi olarak atanmasına kadar d Grubu içinde yer alır ve grubun sergilerine katılır. 1946 yılından sonra da İngiltere’ye yerleşir, aynı sıralarda Paris’te de özel atölyesini kurar. Londra ile Paris arasında yaşamaya başlar.
Bir sanatçı yetişiyor!
Nejad Devrim çocukluk ve gençlik yıllarında, yakın akrabası olan Fikret Adil’in evinde yapılan, d Grubu toplantılarına katılmakta, sanat ve yaratıcılık üzerine yapılan konuşmalara tanık olmaktadır. Bu yıllarda genç sanatçı olarak Nuri İyem, Selim Turan, Avni Arbaş, Fethi Karakaş ve Haşmet Akal’ın kurduğu Yeniler Grubu’na girer. Nejad Devrim, Abidin Dino’nun önerisi ve Fikret Adil’in isteği ile Liman Grubu’nun en genç üyesi olur. 1946 yılında da Ankara’da UNESCO’nun düzenlediği Uluslararası Modern Sanat Sergisi’ne kabul edilir. Görüldüğü gibi, Nejad Melih’in çocukluk yıllarında beliren resim yapma yeteneği, sanatın içinde büyüdüğü dönemin sonucudur. Bu dönemde ortaya çıkan yeteneği, Galatasaray Lisesi’nden mezun olup 1942-1945 yılları arasında öğrencisi olduğu İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nde biçimlenir. Önce Bedri Rahmi Eyüboğlu sonra Zeki Kocamemi atölyelerinde, ardından Nurullah Berk ve son olarak Léopold Lévy Atölyesi’nde yeteneğini pekiştirir. Kusursuz İngilizcesi ve Fransızcası ile öğrenciliği sırasında Léopold Lévy’nin derslerinde çevirmenlik yapan Devrim, İstanbul Taksim Gazinosu’nda 1944 tarihinde ilk sergisini açar.
1946 yılının Eylül ayında, okuduğu okulu ve İstanbul’da yaşadığı hayatı geride bırakarak Ege Vapuru’na atlar ve sıcak savaşın sıkıntılarından kurtulmaya çalışan Paris’e gider. Paris sanat ortamının yeniden canlandırılmasını hedefleyerek projelendirilen ve sanatçıları çevresinde toplayan Paris Ekolü’nün avangart sanatçıları arasında yer almak için, soyut sanat hareketleri estetiğinin tanımı olan soyut kompozisyonlar yapmaya yönelir. İyi bir ressam, saygın bir sanatçı olarak ve sanat tarihinde yer almayı hedefleyerek çalışır. Sergilere kabul edilir. İki yıl sonra da Cité Falguière’de bir atölye tutmayı başarır. Selim Turan’ın önerisiyle, Salon des Réalités Nouvelles’de resimlerini sergiler. Sergilenen resimlerini değerlendiren eleştirmenler, Devrim’in sanatında Bizans mozaiklerinin etkilerinden söz ederler. Le Monde’un eleştirmenleri, onun soyut kompozisyonlarında yer alan bu etkinin önemini vurgulayarak Devrim’in bir Türk ressamı olarak farklılığını belirtirler. Paris’in soyut sanat anlayışı içinde farklı olduğunu belirlerler.
Mozaiklerin etkileri
Bu bağlamda Nejad Devrim’in eleştirmenler ödülüne aday gösterilmesinin nedeni de sanat anlayışına yansıyan Bizans mozaikleri etkisidir. Nejad Melih Devrim’in çalışmaları arasında yer alan ve önemli bir seri olarak sanat tarihimize geçen Bitki Bahçeleri resimleri, sanatçımızın bu yıllardan başlayarak kendi içinde gelişen ilk dönemini belirler. Nejad Devrim’in sanat anlayışının en önemli dönemlerinden ilkini tanımlayan Bitki Bahçeleri resimlerinin kaynağı ise Nurullah Berk atölyesine uzanmaktadır.
Bizans Enstitüsü’nün kurucusu Thomas Whittemore’a Ayasofya Camisi’nin sıvaları altında kalan mozaikleri ortaya çıkarması için 7 Haziran 1931 tarihli bir Bakanlar Kurulu kararıyla izin verilir. Kararın altında Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal ve Başvekil İsmet İnönü’nün imzaları vardır[1]. 1932 yılında başlayan Tekfur Sarayı mozaiklerinin ortaya çıkartılıp temizlenme ve sergilenme hazırlıkları, aynı yıllarda Ayasofya ve Kariye mozaikleri üzerinde yapılan çalışmaları da kapsamına alır. Güzel Sanatlar Akademisi atölyelerinde Bizans mozaikleri ve teknikleri yankılanmaktadır. Bedri Rahmi Eyüboğlu bu çalışmaları yakından izlemekte ve çalışmaların içinde öğrencileri ile birlikte yer almaktadır. Nejad Melih Devrim de Ayasofya ve Kariye’nin mozaiklerinin temizlenmesi çalışmalarında yer alan öğrencilerden birisidir. Çok yakından incelediği mozaiklerin etkileri Devrim’in Paris döneminin en önemli serileri olan Bitki Bahçeleri resimlerinde özgün yorumlara dönüşür. Bölünmüş, parçalanmış alanlar içinde, sert konturların dalgalanan formlarıyla sarılan bölümlere ayrılmış alanlarda tekrarlanan bitkisel motiflerle, laytmotif olarak tanımlanan kompozisyonlarını yapar. 1948 tarihli Bitki Bahçesi bu tarzın niteliklerini açıklayan önemli bir eseridir.
Nejad Devrim’in Bitki Bahçeleri resimlerinin Paris’te ilk sergilenişi, Musée Cernuschi – Museum of Asian Art of the City of Paris, France / Cernuschi – Paris Asya Sanatları Müzesi’nde açılan Türk Sanatçılar Sergisi’nde gerçekleşir. Paris’teki ilk kişisel sergisi de yine aynı yıl, Paris Galerie Fred Allard’da düzenlenir. Kariye Kilisesi’nin mozaiklerinden uyarlamaları, üyesi olduğu lirik soyut Paris Ekolü resminin özgün, canlı ve sıcak renklerle soyutlanan manzara, portre ve natürmortlarıyla bir arada sergilenir. Bu serginin kataloğundaki giriş yazısını Maurice Bedel’in yazması, Devrim’in bir sanatçı olarak tanınmasını sağlar. Bu aşamadan sonra, karma sergilerin aranan ressamları arasındadır. 1949 yılında Galeri Maeght’ta Büyülenmiş Eller-Les Mains Eblouies Topluluğu’nun sergisinde, İp Eğiren Kadın, Büyükada’ya Yolculuk ve Camiler adlı üç resmiyle yer alır. Konuları göz önüne alındığında, bu dönem çalışmalarında Devrim’in hâlâ İstanbul yaşamı ve görünümüyle kuvvetli bağları olduğu gözlemlenir. Topluluğun 1950 yılındaki sergisinde de, La Comedie Humaine / İnsanlık Komedisi adını verdiği kompozisyonu yer alır.
Paris’in gözde sanatçısı
1949’da Londra’da, sergi kataloğunun önsözünü Jacques Lassaigne yazdığı St. George’s Gallery’de konstrüktivizmden etkilenmiş olan desinatör, fotoğrafçı ve akademisyen ressam László Moholy-Nagy ile ortak bir sergi açar. 1950 yılında Paris’te Galeri Lydia’da açılan kişisel sergisini, 1951’de Galeri De Beaune’de açılan sergisi izler. Nejad Devrim’in yapıtları, Fransa’da ve Avrupa’nın diğer ülkelerinde arka arkaya sergilenmeye başlar. Danimarka’da düzenlenen kişisel sergisi, Avrupalı koleksiyonerlerin ilgisini çeker ve eserleri birçok koleksiyona girer.
1950’li yıllar Nejad Melih Devrim’in Paris sanat ortamında tanındığı ve ilgi gördüğü yıllardır. Paris’in yaşamını incelemekte, özellikle de sanat etkinliklerini yakından takip etmeye çalışmaktadır. Paris yaşamının ünlülerini ve etkinliklerini izlemektedir. Paris’te nefes alan ressamların idolleri arasında ilk sırada yer alan Picasso’nun sanat anlayışını da çözümlemeye yönelmektedir. Bu dönemini tanımlayan en önemli başyapıtı 1952 yılında yapmış olduğu Stravinsky’ye Saygı adlı resmidir.
Nejad Melih Devrim, Stravinsky’ye Saygı resmini yaptığında, takvimler 1952 yılını göstermektedir. Paris’te yaşamaya başlayalı altı yıl olmuştur. Paris’in sanat ortamında var olma çabaları hâlâ sürmektedir. Sergiler açmakta, dost olduğu galeriler ve sanat eleştirmenlerinin teşvikleriyle giderek tanınmaktadır. Paris’in sanat çevresi içinde bir sanatçı olarak sosyal çevresini oluşturmaktadır.
Bu yıllarda yaptığı gözlemler doğrultusunda Stravinsky ilgi alanına girer. Paris’in entelektüel ortamında, Stravinsky’nin Bahar Ayini / The Rite of Spring balesi Paris’te hâlâ büyük ilgi görmekte, üzerine çok konuşulmakta ama en önemlisi merakla izlenmektedir.
Bir melodram olan Bahar Ayini’nin ritüele dayanan antik konusu da çok çekicidir. Bu, putperest dönemin bir ritüelidir. Rusya’da Bahar Tanrısı’na kurban edilen bir insanın temsilidir. Serge Diaghilev tarafından yazılan ve Igor Fyodorovich Stravinsky tarafından bestelenen bu bale, 1913 yılında Paris’te sahnelenir. Nicholas Roerich, balenin sahnelerini ve kostümlerini tasarlar. Vaclav Nijinski de koreografisini yapar. Modern balenin alışılmadık orkestra performansının, karmaşık ritimlerin, vahşi ve duygusal gerilimlerin yadırganarak izlendiği prömiyere, dönemin başbakanı ve birçok ünlü katılır. Davetliler arasında Coco Chanel de vardır.
StravInsky ve PIcasso etkisi
1920 yılında, Stravinsky ve ailesi Bolşevik devriminin sürgünleri olarak, Paris’te yoksulluk içinde yaşamaktadır. Coco Chanel de sevgilisi Arthur Capel için yas tutmaktadır. Chanel ve Stravinsky bu ortamda karşılaşır. İkisi arasındaki aşk da bu aşamada başlar. Chris Greenhalgh bu aşk hikâyesinin romanını yazar. Stravinsky’nin Rusya, Paris, İsviçre, Amerika arasında süren ve her ülkede yeniden var olma savaşının içinde unutamadığı, ama hep uzak kaldığı aşkını, Bahar Ayini kurbanıyla özdeşleştirip Coco Chanel’in aşkını ölümsüzleştirir.
Bu arada hatırlatmakta yarar var; Jan Kounen yönettiği 2009 yapımı Fransız filmi Coco & Igor’u izlemek, Nejad Melih Devrim’in resmini daha ayrıntılı olarak anlamak için önemlidir. Merak edenlerin izlemesinde yarar var.
Nejad Melih Devrim, parçalanmış hayatların, farklı coğrafyalarda kimlik arayışlarını örnekleyen Stravinsky’den, müziğinden ve aşk hikâyesinden çok etkilenmiş olmalıdır. 1952 tarihli 1952’ye Saygı resmi, bu büyük aşkı betimleyen soyut bir kompozisyon olduğu için, Nejad Devrim’in başyapıtları arasında yer alır. Bahar Ayini balesinin ve kendisi gibi farklı coğrafyalarda parçalanmış hayatlar yaşamak zorunda kalan Stravinsky’nin yaşamını yorumladığı bu resim, geometrik bölümlere sıkışıp kalmış hayatların yorumudur. En önemlisi, Nejad Melih Devrim’in bulunduğu coğrafyada var olan kültürel dokunun içinde, nefes almanın ötesinde, bu kültürü içselleştirdiğini de belirlediği için; bu resim diğer eserleri ile kıyaslandığında farklı olandır.
Kuşkusuz, dönemin bütün ressamları gibi Nejad Devrim’in de ilgi alanında Picasso ve resimleri, kübizm ve kaynakları ile teknikleri yer almaktadır. Hatta dönemin ünlü yazarı ve o yılların ressamlarının da yakın arkadaşı olan Gertrude Stein’ın, Picasso tarafından yapılan portesini çok yakından incelemiştir. Nejad Devrim, bu portrede var olan arkaik formları, henüz kübizm dönemi başlamadan Picasso’nun resimlerindeki leke dengesine başat olarak beliren kübik yapısallığı incelemiş ve oto-portresini Picasso’nun yapmış olduğu Gertrude Stein portresini etüt ederek gerçekleştirmiştir.
Bu bağlamda Nejad Devrim, Picasso resimlerini inceleyip özümserken, sol üst köşesinde Stravinsky’e imzalandığı belgelenen 1927 tarihli portreyi de mutlaka görmüş olmalıdır. Hedefinde onun gibi ünlü olmayı düşlediği büyük ressam, kübizmim kuramcısı ve yaratıcısı Picasso’yu Stravinsky’nin resmini yapmaya değimli görmesi, hem de adına imzalaması kesinlikle ilgisini çekmiştir. Konuyla kurduğu bağlar; Devrim’i Stravinsky’ye, Bahar Ayini’ne, Chris Greenhalgh’un romanına, Coco Chanell ve Stravinsky’nin büyük aşkına kadar götürmüş ve bu konuyu özümsemesine neden olmuştur. Yaptığı Stravinsky’ye Saygı resmi de bunu açıkça kanıtlamaktadır. Bu bağlamda, Nejad Melih Devrim’in Stravinsky’ye Saygı resmi, Picasso’nun Les Demoiselles d’Avignon/Avignon’lu Genç Kızlar resminin sol planının kübizmine koşut bir yorumuyla, sanatçının her iki ustaya; Picasso ve Stravinsky’ye saygısının göstergesidir.
Devrim’in değişen resimleri
1955 tarihli Nejad Melih Devrim resmi Kompozisyon, onun Paris döneminin son resimleri arasında yer aldığı için önemlidir. Nejad Devrim’in bu resmi, çekici renk lekelerinin, geometrik formlarla kurduğu bağların yarattığı estetik duyarlığını yansıtan bir eser olması nedeniyle önemlidir. Birbirleriyle karşıtlar oluşturan, bu aşamada da siyah konturlarla bağlanan soyut tasarımlara dönüşen, renk lekelerinin kompozisyonu olan bu resim, Nejad Melih Devrim’in 20. yüzyılın ortalarında ulaştığı soyut anlatımlarında geliştirdiği duyarlığı belirler.
Devrim’in her resminin özgün armonisi, ritmi ve müziği vardır. Zaman zaman çizginin sert ve keskin akışını, çoğu zaman da lekenin dağılımını sarar, tuvaller de resmin armonisini belirleyen devinimleri ve müzikaliteyi yansıtır.
Paris’te soyut anlayışta ürettiği ilk çalışmalarında, tuvali saran geometrik çizgiler diyagonal kesişmelere dönüşmeye başlar. 1955’in resimlerinde, renkli ya da siyah konturlar oluşturan bu çizgisel doku, değişim göstermeye başlar. 1950‘li yılların başlarında, Osmanlı sanatının vitraylarına göndermeler yapan kurşun çubuklar gibi sert ve köşeli görünümleri artık çok geride bırakır ve yerlerine kırılgan dokuların hareketlerini kazandırır. Motifle lekenin, renkle çizginin egemen olduğu tuvallerde kimi zaman figürleri, bazen natürmortları çoğu kez de kent görünümlerini çağrıştıran simgeler yer almaya başlar. Yuvarlak formlar ve lekesel alanlar yaratan döngüsel çizgilerin yarattığı ritmik sistemler, Devrim’in kendi içsel dünyasında ve resimlerinde daha rahat ve öznel bir dönemin özlemini çektiğini belirler.
7 Kasım l952 tarihli Akşam gazetesinde, Hıfzı Topuz’un Fransa’dan Mektuplar köşesinde yer verdiği ve 1952 yılında, bir grup sanatçı ile birleşerek geometrik resme karşı Salon d’Octobre’u kuran Nejad Melih Devrim’in, eleştirilerden, baskılardan sıkılıp başkaldırdığını belirleyen açıklaması ilgi çekicidir:
“Paris’e geldiğimden beri figüratifle abstre arasında bir kaç kere gidip geldim. Figüratif resmin bütün imkânlarını denedim. Hiç biri tatmin edici olmadı. Bunun üzerine abstreye döndüm. Şimdi artık şahsi bir görüşe varmaya başlıyorum.”
Uzun ve yorgun on yılın ardından, yorucu ve sıkıcı rekabet yarışından sıkılmıştır. Hiçbir şeyi umursamadan yalnızca kendi resimlerini yapmak istemektedir artık. Kararlıdır! Paris’ten uzaklaşacaktır. Gezilerinin sonunda yerleştiği Polonya, Nowy Socz’da huzur bulacaktır.
1956 yılından sonra başlayan seyahatler, sanat anlayışının yeni dönemlerini yaratır. 1956 yılında çıktığı Amerika gezisi, 1963 yılında gerçekleştirdiği Çin seyahati, İspanya, Mısır ve İstanbul turları; Devrim’in soyut yorumuna katılan zengin renk anlayışının pekişmesine neden olacaktır. Semerkand, Buhara, Özbekistan, Japon Anısı gibi resimlerinde, bu bölgede yaptığı gezilerin izlenimlerini yansıtır.
Nejad Melih Devrim’in atmosfer resimleri bu dönemde başlar ve onun sanatının en önemli evresini ortaya serer. Lekelerle belirlenen atmosferiyle kentler, farklı coğrafyalardaki iklimlerin göstergeleridir. Kuzey kentlerinin yeşil doğası, Asya kentlerinin topraklarındaki kızıl ve sarı ışıklar, Nejad Devrim’in soyut kent peyzajlarının özgün atmosferleriyle tanımlanan kompozisyonlarıdır. Gezgin olarak dolaştığı dünya kentlerini özgün mimari dokuları ile yorumlayan Devrim, kentlerin ayrımlı renklerini, ışıklarını ve atmosferlerini resimler. Baltık Kıyısı’nda ya da Madrid’de bir Akşam adlı resimlerinde ulaştığı estetik duyarlık, onun somut değerleri ne denli eksiksiz soyut anlatımlara ulaştırdığını kanıtılar. Aynı duyarlık Chopin’in motiflerinde müziğin duyumsanmasında doruğa ulaşır. Dolaştığı ülkeler ve yaşamının kısa kesitlerini geçirdiği kentler, topografyaları ve ışıklarıyla Devrim’in soyut kompozisyonlarının çok özel eserlerine dönüşecektir. Nejad Devrim’in, bu en uzun süren dönemindeki eserleri, onun sanatın tarihinde yer almasına neden olur. Kent peyzajlarının soyut anlatımları, Nejad Devrim’in imzasını simgeleyen kendi resmini yarattığını kanıtlar. •
[1] Ayrıntılı bilgi için bkz; Yavuz Erdihan, Ayasofya’da Zoe ve Komnenos Mozaikleri: Resimsel Düzenleme Ve Konu Üzerine.
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/92927
ART-SANAT 4/2015 s.15
Whittemore, Thomas. 1942. The Mosaics of St. Sophia: Third Preliminary Report Work Done in 1935-1938: The Imperial Portraits of the South Gallery, Paris: Oxford University Press. Whittemore, Thomas. 1952. The Mosaics of St. Sophia at Istanbul, Fourth Premilinary Report Work Done in 1934–1938, The Deesis Panel of South Gallery, Boston: Oxford University Press.