Antikalar E-posta Listesi

Türk Sanat Piyasasından haberdar olmak için, en güncel müzayedeleri takip etmek için lütfen eposta listemize üye olun.

         

123 Street Avenue, City Town, 99999

(123) 555-6789

email@address.com

 

You can set your address, phone number, email and site description in the settings tab.
Link to read me page with more information.

Doğanın Özünü Tuvaline Taşıyan Ressam : Adnan Varınca

Yıllar önce Ferit Edgü`ye kendini "Bir kaya olarak doğmuşum, yaralarımla" cümlesiyle ifade eden Adnan Varınca, yalnızlığının içinde keşfettiği doğa sevgisiyle resim yapmayı tek gerçek iletişim yolu olarak belirlemiş bir ressam. Yine tek gerçek olarak gördüğü doğayı bu yolla anlatmaya adamış hayatını. Sabırla, aşkla ve bilgece bir yaratıcılıkla en sıradan nesneleri tuvalinin yıldızı yaparak doğanın sonsuz suretlerini anlamaya ve anlatmaya çabalıyor. 

Resim yapmaya ne zaman başladınız? 
Ortaokulu St.Joseph`de okudum. Resim yapmadan duramazdım. Derslerde cam kenarına elma koyup resmini yapardım. Papazlar gördüğü zaman aynısı olmuş derler beğenirlerdi. Ama ben aslında onu kendime göre çizerdim. Sonra Galatasaray Lisesi`ne geçtim. Orada Avni Arbaş ile beraberdik. Avni Çallı`nın kızıyla arkadaştı. Onun atölyesine giderdi. O sıralar benim de portremi yaptı. Aklım hep resim yapmaya kaydığı için derslerim çok kötüydü. Okul bana hapis gibi gelirdi. Babam okumazsan balıkçı yanında çalışırsın diyordu ama ne fayda. Bir de arkadaşımın üvey kız kardeşine aşık oldum o ara. Yuvarlak yüzlü çok insancıl bir kızdı, adı Beyhan`dı. Neyse, öyle böyle bitirdim Galatasaray Lisesi`ni.

avaş yıllarında Ankara`daydım. Bir sene Kars`da askerlik yaptım. Aklımda hep Paris`e gitmek var ama evden izin çıkmıyor. Ablam eniştemle bir seneliğine Paris`e gidince onların yanına gittim. Oradayken İdil Biret`in portresini yaptım. İdil o zaman sekiz yaşında idi. Türkiye`ye gelince Güzel Sanatlar Akademisine girdim. Akademi bitince resim öğretmeni olarak Diyarbakır Ergani`ye tayin oldum. Orada fazla kalmadan tekrar Paris`e gittim. Sonra da İstanbul ve Paris arasında gidip geldim. Uzun süre Paris`te, Monmartre`nın aşağısında sanata yön veren önemli ressamların, yazarların ve düşünürlerin mekanlarında yaşadım.

Normal
0




false
false
false

EN-US
JA
X-NONE

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 


 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
<w:LatentStyles DefLockedState="false" DefUnhideWhenUsed="true"
DefSemiHidden="true" DefQFormat="false" DefPriority="99"
LatentStyleCount="276">
<w:LsdE…

Ağaçlar, 32 x 27
1970'ler

O dönemde ne seçiyordunuz konu olarak? 
Yine peyzaj çalışıyordum. Abstreleri çok severdim ama zamanla bana yetersiz geldi. Abstre resim güzel ama bu dünyayla ilişkisi yok. Ressam çevresine bakmıyor, içi nereye götürürse ne gösterirse onu tuvale taşıyor. Oysa insanları araştırsalar, mesela Francis Bacon bunu yapıyor onu seviyorum. 

Neyin resmini yapacağınıza nasıl karar veriyorsunuz? 
Mesela bir çiçek veya meyve seçiyorum. Seçmek çok zamanımı alıyor. Çarşıya çıkıyorum bir onu bir bunu alıyorum elime iyice inceliyorum. Hangisinin resmini yapacağıma karar verince alıyorum. Çiçeklerden jerbela ve kasımpatıyı seviyorum, çünkü onlar dayanıklı. Resim bitene kadar içlerindeki hayatı koruyorlar. Büyük çiçekleri tercih ediyorum. Tabiat uçsuz bucaksız ama çiçeğin resmini yaparak onu iki boyutlu tuvale taşıyabiliyorum. 

Normal
0




false
false
false

EN-US
JA
X-NONE

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 


 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
<w:LatentStyles DefLockedState="false" DefUnhideWhenUsed="true"
DefSemiHidden="true" DefQFormat="false" DefPriority="99"
LatentStyleCount="276">
<w:LsdE…

Çiçekler , 55 x 46
Tuval üzerine yağlıboya , 2000

Çiçeğin içindeki hayatı mı tuvale aktarıyorsunuz? 
Evet, tabii. Suda uzun süre durmuş çiçeğin hali taze kesilmiş çiçekten çok farklı. Bazı çiçek dayanıklı, bazısı hemen solar. Bazısı da kurur yine güzel görünür. Hepsinin ayrı bir hayatı var. 
Ben hayatı resmetmeyi seviyorum, onun için cansız objelerle düzenleme yapmayı tercih etmiyorum. Tabiatın eseri varken ikinci el olan cansız eşyayı kompozisyona dahil etmek bana gereksiz geliyor.

Hep çiçek ve meyveleri kendinize konu seçiyorsunuz. Değişim karşısındaki düşünceleriniz nasıl? 
Ben değişmemi not ediyorum. Bir gün idil Biret Ankara`da bir peyzaj çalışmamı gördü ve "Adnan Abi, siz çok değişmişsiniz" dedi. Ben de şaşırdım. Ona resimlerimi hep gösterir fikrini sorarım. Değişmese insan mutlu olmaz. Zaman değişiyor, hepimiz değişiyoruz. Ben hep aynı konuda resim yapsam da zaman değiştiği için ben de konularım da değişir aslında. Fark etmiyoruz değiştiğimizi. Ben istikrarlı bir sanatçı olarak, aynı teknikle aynı konuları inceliyorum. Resim yaptığınız sürece kendinizi tekrarlayamazsınız zaten. Sartre`ın dediği gibi: Ben aynı kalarak değişiyorum. 

Renklerlerin sizce anlamı var mı? Nasıl seçiyorsunuz? Kullanırken ne hissediyorsunuz? 
Kendi paletim vardı bundan on sene önce. Nispeten canlı sevdiğim renklerden oluşturmuştum paletimi. Mesela İngiliz yeşilini severdim. Sonra en kuvvetli renkleri kullanayım ki renkli olsun diye düşündüm.Vişne çürüğü kullandım ama şekerli yaptı resmi, Prusya mavisi çok kuvvetlidir. Sonra Remzi adında Paris`te yaşayan bir ressam arkadaşım bana fikir verdi. Siyah ve beyaz kullanma dedi onunla yeni bir palet yaptık uzun süre onu kullandım.

Renk çok önemli. Renksiz ressamlar çok noksan bence. Mesela Van Gogh onu tedavi eden Dr. Gachet`in portresini yaparken ceketi çok siyah olduğu için bu siyahı ancak Prusya mavisi ile tuvale aktarabildiğini söylüyor. Renk keşfetmek de kullanmak kadar önemli. Eğer içinizde yoksa sizin milletinizde ve çevrenizde yoksa zorla da olmaz bu.

Normal
0




false
false
false

EN-US
JA
X-NONE

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 


 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
<w:LatentStyles DefLockedState="false" DefUnhideWhenUsed="true"
DefSemiHidden="true" DefQFormat="false" DefPriority="99"
LatentStyleCount="276">
<w:LsdE…

Ağaçlar, 32 x 27
1970'ler

Sizce Türkiye`de renk var mı? 
Var. En kötü ressam bile renkli, Güneşten diyorum ben.Van Gogh der ki renkte insanı tanrıya götüren bir şey var. Rengin yaydığı ışık önemli. Mesela Monet ışığı çok iyi biliyor. Rembrandt da öyle. Ama Van Gogh`daki ışığı hiçbir ressamda görmedim. Onun insan yanı renklerine karışmış. 

Sizin kendinize ait olduğunu düşündüğünüz renkleriniz var mı? 
Bir paletim var ve ondan çıkardığım renkler var. O palet benim sevdiğim renklerden oluşur. Bir de konu var. Mesela bir kavun yapacaksınız, ben o kavunu olduğu gibi tuvale aktarmıyorum, Adnan Varınca`nın gördüğü kavunu tuvale aktarıyorum. Renkler şahsi ama desen ve hacim daha şahsi, ressamın şahsiyeti orada başlıyor. Renklerimi ve konularımı seviyorum ve hep aynısını tekrar yapıyorum. Aslında aynısını yapmaya çalışıyorum ama ressamca. Bir kavun diğerine benzemiyor. Ne biçimi, ne rengi aynı ne de ben aynı oluyorum. Her kavun resmi ayrı bir eser oluyor. 

Seçtiklerinizle yaptığınız düzenlemeleri onları gördüğünüz renklerle mi tuvale aktarıyorsunuz. 
Her şey oradan her şey... ama bir maymun gibi kopya etmemek lazım.Bir ressam başka bir şeyi kopya ederken hem öğreniyor hem de bir eser ortaya çıkarmış oluyor. 

Doğayı kopya etmek mümkün mü? 
Ne yapsan doğa damgasını basıyor. Ben resim yaparak tabiata duyduğum sevgiyi anlatmak istiyorum. Tabiatta sevgi var. Bu sevgi insanın ruhuna huzur veriyor. Ben tabiatın hayranıyım. Resim yaptığım her tuvale de bu yansıyor. Ben aşığım tabiata, hatta resimden çok seviyorum. Tabiatta ışığı görüyorum, tanrıyı görüyorum.